Frekans ve Geometri
Simatik (Cymatics), eterin işleyişinin en iyi örneklerinden biridir—frekans, ses ve titreşimin maddeyi şekle dönüştürdüğü kanal. Simatik deneyler, frekans arttıkça daha karmaşık hale gelen geometrik desenler oluşturur. Bu etkileyici desenler sadece doğada değil, eski uygarlıkların mirasında da karşımıza çıkar.
Eski katedraller, bu anlayışın açık örneklerinden biridir. Bu yapılar yalnızca ibadet için değil, aynı zamanda sesle şifa amacıyla da kullanılmıştır. Geçmişin toplumlarının, sapmadan inşa edilmiş geometrik yapılar bırakması bir tesadüf değildir. Kadim mimarlar, frekans ve sesin gücünü kavrayarak yapılarında kutsal akustik geometriyi temel almışlardır.
Bu tapınaklar, titreşimi, rezonansı ve tonu artıracak şekilde tasarlanmıştı. Amaçları, iyileşmeyi teşvik etmek ve bilinci yükseltmekti. Simatik ve fraktal mimari, kadim yapıların temelini oluşturuyordu. Şekil titreşim yaratır ve titreşim de şekil oluşturur. Atalarımız, bu evrensel bağlantıyı bize göstermek istediler.
Katedrallerin gül pencereleri, yalnızca DNA’mızı yansıtmakla kalmaz, aynı zamanda yıldızların donmuş salınımlarını da simgeler. Bunlar, evrenin kalıcı müziğidir—her biri farklı bir frekansta titreşen, farklı renk ve tonlarda yankılanan bir melodi. Bu yüzden, her kilisenin mimarisi belli bir yıldızın tonuna uyum sağlamaya çalışıyordu.
Ve sadece gül pencereleri değil—gezegenimizdeki yıldız kaleleri de bu simatik desenleri yansıtır. Kusursuz geometrik yapıların yalnızca ilkel aletler ve insan gücüyle inşa edildiğini düşünmek zor. Büyük ihtimalle, bugün bile tam anlamıyla çözemediğimiz, gelişmiş elektromanyetik teknolojilerle yapılmışlardı.
Bir şey kesin: Tarihimiz manipüle edildi ve yeniden yazıldı. Biz, kolektif hafızasını kaybetmiş bir tür haline geldik. Artık hatırlama zamanımız geldi.