2/02/2025

Muhtemelen bu konuyu hiç böyle duymadınız. 12800 sene önce dünyada Felaket yaşanmış!

Muhtemelen bu konuyu hiç böyle duymadınız.

12800 sene önce dünyada Felaket yaşanmış!


**Göbeklitepe, Tufan Efsaneleri ve Meteor Akışı: Tarihin Karanlık Bir Bilim-Kurgu Anlatısı Olarak Neden Filmi Yok?**



İnsanlık tarihinin derinliklerinde, hem de binlerce yıl öncesinde, modern toplumları bile sarsacak kadar güçlü olaylar ve gizemli yapılar gizlidir. Bu olaylardan biri, yaklaşık 12 bin yıl önce inşa edilen Göbeklitepe ve onu çevreleyen kozmik felaketlerdir. Göbeklitepe, yalnızca eski bir tapınak değil; binlerce yıl önce taşlara kazınmış gizemli sembollerle, belki de kozmik bir felaketi anlatan bir yapı. Bugün hâlâ tam olarak çözülememiş sembollerle süslenmiş bu dikilitaşlar, insanlığın geçmişine dair karanlık ve ürkütücü bir hikaye anlatır. Peki, Taurid meteor akışı gibi büyük kozmik felaketler, eski medeniyetlerin bu olaylardan nasıl etkilendiği ve gökyüzüyle olan gizemli ilişkileri neden bir bilim-kurgu filmine dönüşmedi?


Hollywood'da sayısız tarihi epik, kıyamet senaryosu ve bilim-kurgu filmi yapılırken, neden Göbeklitepe’nin, Genç Dryas Felaketi’nin ve kozmik olayların bu kadar büyüleyici bir hikayesi beyaz perdede yer almadı? Bu sorunun cevabı, belki de konunun oldukça karmaşık, gizemli ve insanoğlunun tahayyül gücünü aşan bir derinlikte olmasında saklı.


**Göbeklitepe ve Göklerden Gelen Felaket: Sütunlardaki Gizemli İşaretler**  

Yaklaşık 12 bin yıl önce inşa edildiği düşünülen Göbeklitepe, bilinen en eski anıtsal yapı olarak tarihe adını kazıdı. Taş devri avcı-toplayıcılarının böyle bir kompleksi inşa etmeleri, dönemin insanlarının teknik bilgi ve iş gücünün çok daha ileri bir düzeyde olduğunu gösteriyor. Fakat Göbeklitepe’nin en gizemli yanı, yapının işlevinden çok üzerindeki semboller. Örneğin, Sütun 43 olarak bilinen taşın yüzeyinde yılanlar, akbabalar ve çeşitli simgeler yer alıyor. Bazı araştırmacılar bu sembollerin bir tür astronomik kayıt veya eski bir tufanı simgeleyen figürler olabileceğini düşünüyor.



Sütunlardaki bu simgeler, dönemin insanlarının gökyüzünü dikkatle izlediklerini ve kozmik olayları kayıt altına aldıklarını gösteriyor. Taurid meteor akışına işaret eden bu semboller, belki de insanlık tarihini şekillendiren büyük bir felaketi, yani Genç Dryas Felaketi'ni anlatıyor. O dönemde Dünya’nın Taurid meteor akışı ile çarpıştığı ve bu çarpışmanın Kuzey Amerika’daki büyük buzul kütlelerinin erimesine, iklimde ani bir soğumaya ve küresel ölçekte bir felakete yol açtığı düşünülüyor. Bu olay, belki de Göbeklitepe'nin inşa edilmesinin ardındaki en önemli motivasyondu: Gökyüzünü anlamak ve onu kontrol altına alabilmek.




**Sümer Tableri Mitler ve Gerçekler: Nuh Tufanı’ndan Gılgamış Destanı’na Uzanan Bir Felaket Zinciri**  

Göbeklitepe'nin inşa edildiği dönemde yaşanan felaketler sadece fiziksel etkiler bırakmadı, aynı zamanda mitolojik hikayeler de yarattı. Mezopotamya’nın en eski yazılı belgelerinden olan Gılgamış Destanı'nda yer alan büyük tufan hikayesi veya Tevrat'taki Nuh Tufanı anlatısı, insanlığın kolektif hafızasında iz bırakan büyük felaketlerin simgesidir. O dönemde deniz seviyelerinin yükselmesi, buzul kütlelerinin erimesi ve dünya genelindeki iklim değişiklikleri kıyı bölgelerinde yaşayan birçok medeniyetin sular altında kalmasına yol açtı. Bugün bile tarihçiler, bu anlatıların gerçek olaylardan esinlenilmiş olabileceğine inanıyor.


Ancak Göbeklitepe’nin ve bu felaketlerin beyaz perdede kendine yer bulamamasının bir nedeni var: Bu hikayeler, ne salt bir efsane ne de yalnızca bir doğa olayıdır. Geçmişin bilim-kurgu unsurları ile modern arkeoloji ve astronomiyi iç içe geçirerek anlatılması gereken karmaşık bir yapıya sahip.


**Gökyüzüne Yazılmış Bir Uyarı: Taurid Meteor Akışı ve Astronomi**  

Yaklaşık 12 bin yıl önce insanlık büyük bir meteor akışının hedefi oldu: Taurid meteor akışı. Bugün bile Dünya her yıl bu meteor akışı ile karşılaşıyor, ancak 12 bin yıl önceki çarpışmanın etkisi çok daha yıkıcıydı. Taurid meteor akışı nedeniyle meydana gelen çarpışmalar, Kuzey Yarımküre’de büyük buzul tabakalarının erimesine yol açarak, deniz seviyelerini yükseltti ve birçok kıyı medeniyetini yok etti. Bu felaketin bıraktığı izler, belki de Göbeklitepe’nin sütunlarında kaydedildi ve sonraki nesillere bir uyarı olarak bırakıldı.


Doggerland: Kuzey Denizi’nde Kaybolan Kayıp Kıta

Kuzey Denizi'nin altında, Avrupa ile İngiltere arasında bir zamanlar Doggerland olarak bilinen geniş bir kara parçası uzanıyordu. Doggerland, binlerce yıl boyunca Avrupa'dan Britanya Adası’na kara yoluyla geçiş yapılabilen, verimli topraklara sahip bir bölgeydi. Ancak Taurid meteor akışının yol açtığı iklim değişiklikleri ve Kuzey Amerika buzullarının erimesi sonucu yükselen deniz seviyesi, Doggerland'ı yavaş yavaş sular altında bıraktı. Avcı-toplayıcı toplulukların yaşadığı bu kara parçası, denizlerin yükselmesiyle yok oldu ve Avrupa kıtasının tarihi coğrafyası kökten değişti. Bugün Kuzey Denizi’nin derinliklerinde yatan Doggerland, modern deniz tabanı araştırmaları ile keşfedilse de, tarih öncesi felaketin insanlık üzerindeki etkilerini tam olarak bilemiyoruz.


Doggerland'ın bu büyük felaket ile ortadan kaybolması, Göbeklitepe gibi yapıların neden inşa edilmiş olabileceğine dair de ipuçları veriyor. Gökyüzünde gözlemlenen bir meteor yağmuru veya ani iklim değişiklikleri, eski toplumlar için ilahi bir uyarı veya kıyamet işareti olarak görülmüş olabilir. Bugün sinema dünyasında kıyamet senaryoları sıklıkla işlenirken, Doggerland gibi gerçek bir kıtanın batış hikayesi ile Göbeklitepe’deki simgelerin bağlantısı neden beyaz perdede yer almadı?


Avustralya: Antik Efsaneler ve Kıyı Medeniyetlerinin Kayboluşu

Göbeklitepe ve Doggerland gibi yerlerin yanı sıra, Avustralya kıyılarında da bu döneme ait büyük değişimler yaşandı. Buzulların erimesi ile Avustralya çevresindeki deniz seviyeleri yükseldi ve yerel topluluklar kıyı bölgelerini terk etmek zorunda kaldı. Aborjin halkının sözlü tarihine dayanan efsaneler, yükselen denizler nedeniyle birçok kıyı bölgesinin su altında kaldığını anlatır. Avustralya kıtasının çevresinde, yüzyıllarca efsanelerle anılan ve deniz seviyesinin yükselmesiyle kaybolmuş eski yerleşimlerin izleri bulunur. Bu efsaneler, su baskınlarına ve doğanın öfkesine karşı hayatta kalma hikayeleriyle doludur.


Avustralya’nın kıyı bölgelerindeki eski efsaneler, tıpkı Göbeklitepe veya Doggerland hikayesi gibi, insanlığın doğa karşısında savunmasız kaldığı bir dönemi anlatır. Bütün bu kıyı medeniyetlerinin yok oluşu, yalnızca bir doğa felaketi değil; aynı zamanda kültürel ve sosyal bir yıkımdır. Fakat Avustralya’nın bu antik efsaneleri ve sular altında kalan eski yerleşimleri, sinema dünyasında neredeyse hiç işlenmemiştir.



Hollywood’da kıyamet senaryoları ve doğal felaket filmleri sıkça işlenirken, böyle kozmik bir olayın geçmişe dayanan bir anlatı ile sunulmaması, yaratıcı bir eksiklikten kaynaklanıyor olabilir. Göbeklitepe, kozmik olaylar ve eski mitolojilerin iç içe geçtiği bu hikaye, basit bir senaryoya sığmayacak kadar zengin ve derin bir anlatı gerektiriyor.





**Peki Neden Bu Konuda Film Yok?**  

Göbeklitepe ve Taurid meteor akışı, binlerce yıl önce insanlık tarihini değiştirmiş olsa da, bu hikaye büyük ekrana taşınmadı. Hollywood’un tipik felaket filmleri, kıyamet senaryoları ve bilim-kurgu yapımlarının aksine, bu olaylar derin tarihsel ve kültürel bir arka plana sahip. Göbeklitepe gibi bir yapıyı konu alan bir film, yalnızca aksiyon veya görsel efektlerle sınırlı kalamaz; geçmişin inançlarını, korkularını ve insanlığın doğa ile olan ilişkisini de ele almalıdır. Bu, sadece bir felaket filmi değil; arkeoloji, astronomi, mitoloji ve antropolojinin iç içe geçtiği bir anlatıyı gerektirir.


Böylesine çok katmanlı ve derin bir hikaye, belki de seyircinin yalnızca görsel bir şölen değil, aynı zamanda felsefi ve duygusal bir yolculuk yaşamasını gerektiriyor. Hollywood’un bu hikayeyi anlatmak için neden beklediği açık: Göbeklitepe, Taurid meteor akışı ve tufan efsaneleri, epik bir anlatının gerektirdiği tüm unsurlara sahip; ancak bu hikayeyi anlatmak için hem bilimsel hem de duygusal bir derinlik, büyük bir görsellik ve kusursuz bir senaryo gerekiyor.


Göbeklitepe’nin gizemli taşları ve Taurid meteor akışının felaket dolu geçmişi, belki de sinema dünyasının en büyük eksiklerinden biri. Bu hikaye, yalnızca eski bir yapıyı veya doğa olayını anlatmanın ötesinde, insanlığın gökyüzüne yazılmış kaderini ve doğayla olan mücadelesini beyaz perdeye taşıma potansiyeline sahip. Bilim-kurgu ve tarihi dram türünde bir Göbeklitepe filmi, izleyiciye sadece geçmişin gizemli olaylarını değil, aynı zamanda insanlık tarihinin en derin korkularını ve umutlarını da hatırlatacaktır. Sinemanın bu hikayeyi ele almasını dört gözle bekliyoruz; çünkü Göbeklitepe’de taşlara kazınan semboller, bugüne dek anlatılmamış en büyük hikayeyi saklıyor olabilir.


Bu döngü gene yaşanabilir mi?


Eğer bu yazıyı beğendiyseniz, lütfen sayfamızı takip edin ve yıldız göndererek destekleyin! ✨ Unutmayın, "Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir!" Bilimin ışığında daha fazla içerik için bizi izlemeye devam edin!