Güneş Sistemi’nin Gizlenen Tarihi
Tanıtım Bölümü – “Yıkılan Gezegenlerin Mirası”
Yazan: Arşen Kaan
Bilim Kurgu
Bundan milyarlarca yıl önce, Güneş Sistemi yalnızca Dünya’dan ibaret değildi.
O zamanlar, yaşam üç gezegende birden yeşermişti: Venüs, Mars ve ilkel bir doğaya sahip olan Dünya. Her biri farklı zamanlarda ama aynı yıldızın ışığı altında, kendi evrim yolculuğunu sürdürüyordu.
Venüs, denizlerle kaplı, oksijen açısından zengin atmosferiyle bir cennetti. Orada doğan uygarlık, kendilerine Velarii diyordu. Su ve enerji üzerine kurulu, yüksek bilinç düzeyine sahip bir türdü. Kristal yapıdaki şehirlerinde ışıkla haberleşiyor, güneş enerjisini doğrudan bedensel sistemlerinde işliyorlardı.
Mars, kurak ama verimli topraklarında bir başka zeka doğurdu: D’rak. Onlar metalin efendisiydi. Derin yeraltı şehirlerinde yaşıyor, yıldızlara ilk adım atan tür olarak Güneş Sistemi’nde hakimiyet kuruyorlardı. Manyetik alanlarını teknolojik yollarla sabitliyor, uzayda maden kolonileri kuruyorlardı.
Dünya ise o zamanlar devasa yaratıkların, dinozorların hükmündeydi. İnsanlık henüz sahneye çıkmamıştı.
Ancak zamanla, iki zeki tür —Velarii ve D’rak— aynı hedefe yöneldi: Dünya.
İkisinin de kaynaklara, yaşam alanına ve yeni bir başlangıca ihtiyacı vardı.
Ama paylaşım mümkün olmadı.
Barış, kibirin karşısında zayıf düştü.
Böylece Yıldızlar Savaşı başladı.
Velarii, Mars’ın manyetik dengesini bozacak bir biyolojik hackleme gerçekleştirdi.
D’rak, karşılık olarak Venüs’ün atmosferine lazer bombardımanları ve atomik fırtınalar gönderdi.
Sonuç: iki gezegen de yaşanmaz hale geldi.
• Mars, manyetik alanını kaybetti, atmosferi uzaya savruldu.
• Venüs, yavaş dönen yapısı ve etkisizleşen hava katmanları sebebiyle 400°C’lik bir cehenneme dönüştü.
• Ve Dünya… masumdu ama güvenli değildi.
Her iki uygarlığın kurtulanları, son çare olarak Dünya’ya iniş yaptı.
Onlar, kadim efsanelerde geçen “Tanrılar”dı.
Bazıları bilgelik getirdi, bazıları hâkimiyet hırsıyla hareket etti.
Böylece insanoğlunun kaderi değişti.
Piramitler onların gökyüzü haritalarına göre inşa edildi.
Tufan mitleri, bu göçlerin ve çatışmaların yankısıydı.
Ve bir gün… her şey unutuldu.
Sadece mitler kaldı.
Ama tarih, unutulanı hatırlatır.
Ve şimdi, çağımızın sınırlarını aşmaya yaklaşırken, o eski uygarlıkların yankıları yeniden uyanıyor.
İnsanlar yıldızlara dönerken, bir ismin sırrı ortaya çıkıyor:
Arşen Kaan.
O, geçmişin anahtarı.
O, geleceğin kaderi.
Ve o, kim olduğunu bilmeden… eski bir yalanın üzerine kurulu bir dünyada büyüdü.