Ortadoğu’nun Yükselişi ve Çöküşü: Altın Çağ’dan Karanlık Çağlara Ortadoğu, tarih boyunca medeniyetlerin beşiği olmuş, bilimin, sanatın, düşüncenin ve kültürün zirveye ulaştığı dönemlere tanıklık etmiştir. Ancak bugün, geçmişin ihtişamından çok uzak, siyasi çekişmelerin, ekonomik yıkımların ve toplumsal gerilimlerin odağında yer alıyor. Bu durumu anlamak için, Ortadoğu’nun Altın Çağı ile bugünkü halini karşılaştırmak ve sürecin nasıl bir dönüşüm geçirdiğini anlamak gerekiyor. Ortadoğu’nun Altın Çağı: Bilim ve Akıl Çağı 8. yüzyıldan 13. yüzyıla kadar olan dönem, İslam dünyasında Altın Çağ olarak anılır. Bu dönemde, akılcı düşünce, bilimsel araştırma ve felsefi sorgulama en üst düzeydeydi. Bağdat’taki Beytü’l Hikme (Bilgelik Evi), dönemin en büyük bilim merkezlerinden biri olmuş ve dünyanın dört bir yanından bilginleri çekmiştir. Bu dönemde: 1. Bilimsel Çalışmalar: • İbn Sina (Avicenna): Modern tıbbın kurucusu olarak kabul edilir. Tıpla ilgili “El-Kanun fi’t-Tıb” adlı eseri, Avrupa’da yüzyıllar boyunca başvuru kitabı olarak kullanılmıştır. • Harezmi: Cebir biliminin (algebra) kurucusudur. Matematik, astronomi ve coğrafya alanında önemli çalışmalar yapmıştır. • Ömer Hayyam: Matematikçi, astronom ve filozof olarak, hem bilimsel hem de edebi eserler bırakmıştır. 2. Çeviri Hareketi: Yunan, Hint ve Pers metinleri Arapçaya çevrildi ve İslam dünyası, bu bilgileri geliştirerek bilimsel mirasa katkıda bulundu. Bu çalışmalar, daha sonra Avrupa Rönesans’ının temelini oluşturdu. 3. Akılcı Din Anlayışı: Bu dönemin din alimleri, inanç ile aklı birleştirmeye çalıştı. İslam’ın erken dönem filozofları olan Farabi, İbn Rüşd, İbn Haldun, akıl ve mantığı rehber edinen bir din anlayışını savundular. Bu açık fikirli yaklaşım, bilimsel ilerlemeyi teşvik etti. Ancak bu dönem, sadece bilimsel başarılarla değil, aynı zamanda sosyal ve ekonomik refah ile de karakterize edildi. Bağdat, Şam, Kahire gibi şehirler o dönemin “Paris”leri olarak görülüyordu.
Kültürel ve Bilimsel Mirasın Yitirilmesi: Türkiye, İslam’ın
Altın Çağ’ını yaratan akılcı düşünceyi yeniden benimsemeli. Aksi takdirde,
bilimden uzaklaşıp Ortadoğu’nun bugünkü trajik haline benzer bir gelecekle
karşılaşabilir. • Siyasi Çatışmalar: Mezhepsel ayrımcılık ve kutuplaşma artarsa,
Türkiye’nin istikrarı tehlikeye girecektir. Sonuç: Yeniden Doğuş Mümkün mü?
Ortadoğu, tarihte bir kez akıl ve bilimle aydınlandıysa, bunu yeniden
başarabilir. Ancak bunun için: • Bilime ve Eğitime Yatırım Yapılmalı: İbn
Sina’nın, Harezmi’nin, Farabi’nin izinden gidilmeli. • Din ve Akıl Uyumlu
Olabilir: Din, bilimle çelişen bir sistem değil, onu tamamlayan bir rehber
olarak görülmelidir. • Siyasi Bağımsızlık: Batılı güçlerin oyunlarına karşı
kendi iç dinamiklerini güçlendirmek zorundadır. Bugün Paris gibi şehirlerin
ulaştığı seviyeye Ortadoğu bir zamanlar sahipti. Ancak bu seviye, yalnızca
dogmalardan kurtulup, akıl ve bilime yönelmekle yeniden elde edilebilir.