3/01/2025

Michio Kaku, solcan deliği

 Michio Kaku


1935 yılında, Albert Einstein ve öğrencisi Nathan Rosen, genel görelilik teorisinin derinliklerine inerken, evrenin bilinmezliklerine açılan kapıları aralamışlardı. Matematiksel hesaplamaları, uzayın bükülmesiyle kara delikler arasında bir köprü olasılığını ortaya koyuyordu. İki kara deliği sırt sırta yerleştirdiğinizde, içlerinden birine düşen bir nesne, diğer taraftan çıkabilirdi. Bu hipotez, bilim dünyasında yankı uyandırdı ve “Einstein-Rosen Köprüsü” olarak anılmaya başlandı. Ancak yıllar sonra, bilim insanları bu yapıya yeni bir isim verecekti: Solucan Deliği.



Zaman ilerledikçe, fizikçiler evreni aşmanın farklı yollarını hayal etmeye başladılar. Peki, ışık hızını aşmak mümkün müydü? Einstein’ın teorisine göre ışık hızını geçen hiçbir şey olmamalıydı. Ama belki de çözüm, doğrudan gitmek yerine, uzayın kendisini bükmekti. Eğer bir halının üzerinde yürüyorsanız ve halıyı önünüzde buruşturup arkanızda genişletiyorsanız, mesafeyi fiziksel olarak kısaltmış olursunuz. Bu, teorik olarak, yıldızlara gitmek yerine yıldızları kendinize çekmek anlamına gelebilirdi.


Lewis Carroll, Aynanın İçinden adlı eserinde Alice’in aynadan geçerek farklı bir dünyaya ulaştığını anlatıyordu. O ayna, belki de bir solucan deliğinin metaforuydu. Eğer evrenin kurallarını çözüp bu geçitleri kullanabilirsek, bir gün bizler de kendi “Harikalar Diyarı”mıza ulaşabilir miydik?