Emin Çölaşan Emin Çölaşan emincolasan@sozcum.com  26 Kasım 2013  Diğer Yazıları Boşverin bunları, boşverin!.. Facebook'ta Paylaş  Sevgili okuyucularım, Mısır, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kahire Büyükelçisi’ni ülkesinden kovmak zorunda kaldı. Böyle bir olay başımıza uzun yıllardan beri ilk kez geliyor. Bir büyükelçinin bulunduğuülkeden kovulması, diplomatça deyişle ülkeyi terk etmesinin istenmesi, önemli bir olaydır. Beğenelim veya beğenmeyelim Mısır’da bir yönetim var. Türkiye’yi yönetenler olarak bunu beğenmezsiniz, darbeyle geldiklerini falan söyleyip tavır koyarsınız. En doğal hakkınızdır. Ancak Tayyip bu konuda da sapıttı, ne diyeceğini şaşırdı ve Mısır sanki bizim bir ilimizmiş gibi konuşmaya başladı. Bir değil, üç değil, yirmi kez değil her gün Mısır Hükümeti’ne veryansın etti. Yönetimi aşağıladı, alay etti, oradaki dinci kesime, adı Müslüman Kardeşler olan örgüte sürekli arka çıktı. Hiç kuşkunuz olmasın, Mısır eğer Suriye gibi bizim sınır komşumuz olsaydı, dincilere bütün gücüyle silah gönderir, yönetimi bu yolla devirmek için elinden geleni ardına koymazdı.  * * *  Mısır Hükümeti kendisini defalarca uyardı. Büyükelçimizi Dışişleri Bakanlığı’na çağırıp aynı mesajları verdi: “Çok ileri gidiyorsunuz, bizim içişlerimize karışmayın.” Kendisini dev aynasında gören Tayyip ve onun Hariciye Nazırı olan şahıs bu uyarıları elbette dikkate almadılar. Dikkate almak bir yana, Tayyip mitinglerinde bile Mısır’a posta koydu, eliyle Müslüman Kardeşler örgütünün dört parmak işaretlerini yaptı. Bunları yaparken gülünç olduğunu bile düşünmekten acizdi. Sonunda iş geldi dayandı, büyükelçimizin kovulmasına! Peki biz Türkiye olarak Mısır düşmanlığından herhangi bir şey kazandık mı? Kazanmadık. Dikkat ediniz, kovma süreci sonrasında Tayyip ağzını bile açamadı. Bu durumda yapılacak tek şey, “Karşılıklılık ilkesi” doğrultusunda Ankara’daki Mısır Büyükelçisi’ni kovmak! Onu yapacaklar. Mısır’da iş yapan yüzlerce Türk şirketi var. Mısır’la büyük ticaretimiz var. Şimdi ne olacak? Boşverin bunları, boşverin!  * * *  Suriye’de Esad yönetimini devireceklerdi!.. “Cuma namazını Allah’ın izniyle Şam’da kılacağız, Esad’ı en geç üç aya kadar yolcu edeceğiz” diye bağırıp çağırıyorlardı! Omurgasız yandaş medyaları Esad’a her gün sövüyordu. Amaçları Suriye’de Sünni örgütlerin başa geçmesini sağlamaktı. Türkiye’yi mezhep kavgasının içine soktular ve bunu yaparken hiç utanmadılar. Sonuçta hesapları ters çıktı. Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan oldular. Suriye’nin kuzey bölgeleri PKK’nın eline geçti, onlarla komşu olduk! Üstelik bir milyonu aşkın Suriye vatandaşı Türkiye’ye geldi, başımıza bela oldu. Şimdi onlardan bazılarını T.C. vatandaşı yapıp seçimde AKP’ye oy vermeleri sağlanacak. Yani düşünün bakalım, biz Suriye ve Mısır’la durup dururken -bir hiç uğruna- niye düşman olduk? Kazancımız var mı? Sıfır! Kayıplarımız neler oldu? Saymakla bitmez… Tayyip’in mezhep kavgası yüzünden saygınlığımızı yitirdik. Bunları da boşverin, boşverin gitsin!  * * *  Sevgili okuyucularım, Tayyip ekibiyle Fethullah ekibi arasındaki dershane kavgası olanca hızıyla sürüp gidiyor. Bu kavga nedeniyle yandaş medya da ikiye ayrıldı: AKP medyası-Fethullah medyası! Birbirlerine veryansın ediyorlar, bazen belden aşağı vuruşlarla tehdit ediyorlar, şamata yapıyorlar. Dershanelere karşı çıkan hükümet gazeteleri: Sabah, Yeni Şafak, Star, Akit, Akşam… Dershaneleri savunan Fethullah gazeteleri: Zaman, Bugün, Taraf… Kavgada tarafsız kalmaya çalışan yandaşlar: Hürriyet, Habertürk, Milliyet, Vatan, Posta.  * * *  Birkaç gün önceki yazımda bu olayı “Kayıkçı kavgası” olarak tanımlamış, “Merak etmeyin, en kısa zamanda bitecektir” demiştim. Bugün de aynı şeyi söylüyorum. Fethullah ekibinin merkezi dershaneler. Bu olayda hem büyük para kazanıyorlar, hem de çoğunu ücretsiz okuttukları pırıl pırıl beyinleri devşiriyorlar. Sonra onları kaymakam, vali, polis, asker, hakim ve savcı olarak yetişmeleri için seçilen üniversite ve fakültelere gönderip diploma almaları sağlanıyor. Yargı, polis, İçişleriBakanlığı kadroları bu duruma nasıl getirildi? Fethullah ekibi dershanelerin kapatılmasına göz yumamaz. Tayyip de kendi deyişiyle “Devlet içinde ayrı bir devlet olan” bu gücün daha fazla palazlanmasına izin veremez. Mutlaka bir ara yol bulup uzlaşacaklar… Çünkü iki tarafın da çıkarları uzlaşmayı gerektiriyor. Siz bunları da boşverin, 21. yüzyıl Türkiyesi’nde nelerle uğraştığımızı unutun gitsin!  * * *  Sevgili okuyucularım, bu dershane kavgasında ülkemiz açısından çok büyük bir yarar ortaya çıktığını da unutmayalım! Bildiğiniz veya bilmediğiniz gibi, AKP’nin Meclis’te bir İstanbul milletvekili var: Eski futbolculardan Hakan Şükür. Bu arkadaş düne kadar Meclis’in hiçbir çalışmasına katılamadı, kürsüye çıkıp belli bir konu hakkında görüş bildiremedi. Ya da kamuoyu önünde -futbol hariç- asla fikir açıklamadı. Tek yaptığı, Lig tv’de hafta sonları Maraton programında maçları değerlendirmek, faul var mıydı, ofsayt mıydı falan onlar hakkında konuşmak… Ve karşılığında çok büyük paralar almak. Hakan bu kez dershane konusunda net ve açık taraf oldu. Tayyip’in milletvekili listesine Fethullah kontenjanından girdiğini hepimiz bilirdik ama konuşmazdı. Evet, bu anlı şanlı sayın ve muhterem milletvekilimiz siyasi bir konuda lütfetti, ilk kez konuştu ve şöyle dedi: “Dershanelerin kapatılması, telafisi zor yaralar açar.” Ancak bir yerde “Tarafsızlığını” da sergiledi, ne şiş yansın ne kebap dedi: “AK Parti ile ‘Hizmet hareketinin’ (Fethullah hareketinin) karşı karşıya gelmiş olmasından üzüntü duyuyorum. Ayrıca 20 seneden fazla bir süredir ‘Hizmet’in’ içinde bulunmaktan şeref duyuyorum. Hocamın (Fethullah’ın) partimiz için yaptığı dua organizasyonlarının, Başbakanımıza her zaman dua ettiğinin en yakın şahidiyim.” Yıl 2013, 21. yüzyılda yaşıyoruz… Ve Türk siyaseti işte bu çizgilerde sürüp gidiyor! Hükümet-cemaat kavgasında, yani bu kayıkçı kavgasında iyi mama var… Milletin vekili olan bir şahıs ağzını -futbol dışında- ilk kez açıp konuşuyor! Vay benim ülkem vay, neler oldu sana, nasıl düştün bu durumlara… Boşverin, boşverin!.. Hepsini boşverin!  DİKKAT! : Yayınlanan köşe yazıları ve haberlerin tüm hakları Sözcü Gazetesine aittir.Kaynak gösterilse dahi köşe yazıları ve haberlerin tamamı yada bir kısmı kullanılamaz.   Diğer Yazıları
http://sozcu.com.tr/2013/yazarlar/emin-colasan/bosverin-bunlari-bosverin-413478/

Beliebte Posts

YALAN MAKİNASI TAYYİP’İN DEDELERİ NASIL ÖLDÜ? Geçenlerde bir dostumla buluşmak için bir köy kahvesine gittim. Tam kapıdan içeri adım attım ki, televizyonda yine Tayyip... Döktürüyor şerefsiz... En az 20 kişi pür dikkat izliyor. Suratından ve sesinden öyle tiksinmişim ki, geri dönüp kendimi dışarı attığım anda bir cümlesi kulaklarımda yankılandı: "Benim dedem de Sarıkamış'ta donarak şehit olan 60 bin mehmetçiğin arasındaydı." Kulaklarıma inanamadım: "Siktir şerefsiz" diye bağırmışım, kahvedeki köylüler birden ayağa kalkarak bana bakmaya başladı. Karşılarında yabancı bir vatandaş gören köylüler: "Doğrusunu söyle de biz de öğrenelim" dediler. Aralarına oturdum, hem anlattık, hem çaylarını içtim. Anlattıklarımın özeti şuydu: Ana tarafından dedeleri Gürcüydü ve hepsi eceliyle ölmüştü. Baba tarafından dedeleri Rum'du, ikisi hariç hepsi eceliyle ölmüştü. Asılarak ölen dedesi Memiş, Gürcü Çetelerle ve Ermeni çetelerle bir olmuş, onlarca Osmanlı askeri öldürmüş, onlarca Türk kadına tecavüz etmişti. Bakatoğlu isyankar Memiş adıyla ün yapan bu dede, Osmanlı askerlerince asılarak idam edildi. Memiş’in oğlu Bakatoğlu (isyancıoğlu) Teyyup da öldürüldü. Fakat bu dedenin neden öldürüldüğü aydınlatılamadı. Kıskançlık krizine giren bir Rum koca tarafından öldürüldüğü söylense de, Tayyip yandaşı bazı tarihçiler “vakıf arazisi” hikayeleri uydurarak, Tayyip’in dedesini “hak yemeyen namuslu bir vatandaş” olarak anlattılar. Dahası, Tayyip’in yalakası tarihçiler, dede Teyyup’u beş vakit namaz kılan bir hafız olarak tanıttıkları gibi, camide namaz kılarken öldürüldü yalanını uydurdular.... Oysa dede Teyyup Hıristiyan’dı… İşte uçkurubozuk bu dedenin adını mini minnacık toruna koydular, Recep’in ikinci adı Teyyup oldu… Fakat Nüfus Müdürlüğü’ndeki memur adını yanlışlıkla Teyyup yerine Tayyip yazınca… Recep Teyyup oldu Recep Tayyip… Büyüdü futbolcu oldu, Başbakan oldu ve başımıza bela oldu… Sözün kısası: Sarıkamış dağlarında ölen Mehmetçiklerimizin arasında Tayyip’in dedelerinden hiç biri yoktu. Ölen Mehmetçiklerimizin sayısı 60 bin değil, 23 bindi… (Allah rahmet eylesin). Yalancının mumu tam 11 sene yandı… Namussuz şerefsiz hırsız yoldaşları yalakaları sayesinde… Diyorum ya her zaman Allahsızlar ve Kitapsızlar Partisinin şerefsiz neferleri… Allah belanızı versin… Kenan Akkuş (esrehber) http://kenanakkus.blogspot.fr/2013/12/yalan-makinasi-tayyipin-dedeleri-nasil.html