Posts

Es werden Posts vom Dezember, 2013 angezeigt.

Samanyolu Tv, samanyolu olali böyle haber yayinlamadi... izleyin beğenirsenizde lütfen paylaşın.... Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti LINK:https://www.facebook.com/photo.php?v=592275004173345&set=vb.407560962644751&type=2&theater

İslamcı ideolojik kültür yıkılırken 58 30.12.2013 13:17 Karakter boyutu : 1960’lı yıllarda başlayıp kısa sürede önce orta-doğu sonra dünyayı kasırga gibi savuran İslamcılık İdeolojisi’nin, acılar dersler trajediler dolu yıkılışına şahit oluyoruz. Giyim kuşam tarzları, örgütlenme biçimleri, batıya ve modernizme karşı kullandıkları söylem biçimleri, vs., Irak’ta Dava, Mısır’da Müslüman Kardeşler, Türkiye’de milli görüş, vs., bir devrin sonuna gelindi, an itibarıyla ENKAZ kaldıracak adamları dahi kalmadı, an itibariyle ORADA KİMSE VAR MI, diye seslenecek bir el uzatacak insan yüzüne çıkacak yazarları kalmadı, tam bir infilak, yer yarıldı yerden pislik volkanı fışkırdı ideoloji yok oldu.. Berlin Duvarı’nın yıkılıp Sovyetler’in çökmesi gibi, müslüman topraklarda İNSANA SİYASETE HAYATA musallat olup toplumu ortadan ikiye bölen bir BÜYÜK KARA DUVAR yıkıldı.. Din ve inanç gibi tarihin ve dünyanın hiç çözülmeyecek sorunsalını kullanıp büyük kitleleri etki altına alıp büyük ve gizli ve adanmış örgütler kurup Türkiye’de Filistin’de Mısır’da Tunus’ta Cezayir’de vs. iktidarı ele geçirecek büyük partiler kurdular.. Hala süren mezhep savaşlarına sebep oldular. Hala süren iç savaşlara sebep oldular.. FBI ve CIA gibi istihbaratın enstrümanı oldular. Petrol şeyhlerinin dolar milyarderlerinin adamları oldular. El Kaide’ye kadar uzanan vahşi şiddet örgütleriyle içli dışlı oldular.. Velhasıl bu uzun hikayeye nice kitaplar yazılacak, ne kendi ülkelerine ne gittikleri ülkelere huzur güven itimat veremediler. Merhamet adalet asayiş eşitlik ve kardeşlik’ten zinhar zırnık güven veremediler.. İslamcılık ideolojisi yakın tarih içinde dünya akademilerinde en az Marksist hareket kadar çok konuşuldu. Kapitalizm ve şehvetli piyasası ve o piyasanın gizli karanlık ajan örgütleri ve hepsinin cazibesi işlerini bitirdi.. İslamcılık ideolojisini dert edinip konuşmayan sosyolog felsefeci siyaset adamı aydın kalmadı, kimi bela gibi gördü, kimi bir mistik arayış, kimi batı kültürüne okunan bu meydan okuyuşu önce ciddiye sonra dalgaya aldı, kimi sadece kanlı şiddetini kimi sadece batıya bela okuyan göçmen sorununu, kimi petrolünü, kimi dolarlarını, kimi modern siyasetle ilişkilerini, kimi, bu geniş müslüman dünyayla konuşmak diplomasi geliştirmek için kafasını ajanını aydınını içine kadar sokup anlamaya çalıştı, ama herkesi bütün dünyalıları MEŞGUL ETMEYİ bir şekilde başardılar.. Dibi bucağı olmayan coğrafyaları yıkıp parçalayan sert bir siyasi hareket, Londra’nın göbeğinden Malezya’ya kadar özellikle 80’li yıllardan sonra hemen hergün GÜNDEM’de kalmayı başardılar.. Modernizm eleştirileri, sekülerizm tartışmaları, giyim kuşam tarzları, vb., çok şeyi son otuz yıldır manşette ekranlarda tutmayı başardılar.. BİZLERE DÜŞEN O ÇIĞLIĞA KULAK VERMEK AKP’nin ve Cemaat oluşumunun birbirleriyle girdikleri iç savaş ve ortalıkta dönen yüz milyarlık kara paralar, işte, BU UÇSUZ BUCAKSIZ tartışmaların ve kör savaşın, son günlerine geldiğimizi gösteriyor. Çünkü bu iki İslami örgütün iç savaşı, bir savaştan daha çok anlamlar taşıyor. Anayasa hukuk tanımazlıkları bir yana, gizli gündemleri bir yana, seks kasetleri bir yana, Allah’ı, dini en pis işlerine alet etmeleri bir yana, sefahatları şatafatları bir yana, halkın parasını dünya tarihinde görülmemiş büyüklükte çalmaları bir yana, El Kaideyi Suriye’de silahlayıp İran’a karşı savaştırırken arkadan İran’la kara para temizlemeleri bir tarafa, bir devlet için felaket denecek polisi savcısını ikiye bölmeleri bir tarafa, ordusuna işgal güçleri gibi kumpas kurması bir tarafa, yazarlarına suç inşa edip yalancı tanıklarla içeri tıkmaları bir tarafa, sayıştayı meclisten kovmaları bir tarafa, suçlamaları, iftiraları, ithamları, yalanları, yalıları, halkın parasıyla sövüşledikleri bankaları, maaşa bağlanmış kiralık liberalleri bir tarafa.. İLER TUTAR HİÇBİR YANLARI kalmadı. Dünyanın gözü önünde en iptidai 60’lı yılların Orta Afrika ülkelerinde dahi görülmemiş çavuş zekasında kaotik ve çözülmüş ve kukla bir devlet yönetimi.. Bu tartışma bir yüzyıl daha sürer, Enver Paşa’nın kaçtığı günlerdeyiz, ülke mağlup olmuş, anayasası hukuku bir ajan örgütünün elinde ve yine işgal altındayız. Bu karanlık günde Samsun’a çıkan Mustafa Kemal’in partisi de, Samsun’a değil Washington’a çıkarak işgalcilerle ortaklık hesapları içinde. Vehamet gittikçe katlanıyor, önümüzde büyük bir ekonomik buhran ve en az dört-beş yıl kurulup yıkılacak kukla hükümetler görülüyor.. Ancak bizlere düşen, bu enkazın altında kalan milyonlarca müslüman genç temiz samimi pırıl pırıl çocukların ÇIĞLIKLARI’na kulak vermek, onlarla, yeniden dünyayı, modernizmi, ülkeyi, partiyi, Allah’ı, hayat’ı şimdi silbaştan KONUŞABİLMEK.. Ağbilerinin babalarının yakınlarının ideolojik arkadaşlarının yolsuzluklarını seks kasetlerini insan içine bir daha çıkılamayacak kepazeliklerini gören bu milyonlarca kendine müslüman diyen çocuklar, an itibariyle ‘yetim’ ‘kimsesiz’ ‘öksüz’ ve ruhları ve her şeyleri aldatılmış kandırılmış çocuklardır. Liderlerine ve şeyhlerine kayıtsız ve mutlak bağlılıkla yetiştirilmelerinin trajik sonuçlarını dayanılmaz utançlıklar içinde yaşamaktadırlar. Bu genç temiz çocukların bu büyük hayal kırıklığı travmalarını atlatabilmeleri uzun bir süre alır ve onlarla normal bire bir, bir konuşma ortamını bulabilmemiz uzun yıllar mümkün olamayacak. Ama, bir yerden başlamak lazım, onlarla yeniden buluşmak lazım, onlara bizlerin de acı tecrübelerini bir kez aktarmak lazım, ve onlarla elelle yitip gitmekte olan ülkemizi yeniden kardeşçe eşitçe ve bölüşerek toparlanmanın yollarını arayıp bulmamız lazım, en azından acemi de olsa, hepimize bir girizgah lazım.. YANLIŞLARIMIZDAN GERİ DÖNMEK HALA MÜMKÜN Benim dünya güzeli kardeşlerim, babalarınızın liderlerinizin ve şeyhlerinizin bu rezilliklerinden sizler sorumlu değilsiniz.. Allah’a olan temiz inancımızı artık bu şeytan, diktatör bozmaları ve FBI oyuncaklarına daha fazla alet etmeyelim.. Müslüman kardeşlerim, artık partinize şeyhinize değil Türkiye’ye sahip çıkın, bunun için bu halkın ortak vicdanına yürüyün, bu şüphesiz kolay değildir.. Yaşı 40’ı devirenler için bir şey diyemem ama, yaşı henüz 20-25 olan kardeşlerim, her şeyi hem kendinizi hem ülkenizi hem rüyalarınızı hem amansız eleştirel kimliğinizi inşa etmek için vakit vardır. İdeolojik duruşu sıfırlayıp yeniden hemen bir yerinden başlamak lazım, lütfen ve ne olur, bir yeni dünya kurarken kendinizi sahipsiz ve yurtsuz ve kimsesiz düşünmeye başlayın, biraz yol aldığınızda ve birazcık etrafınıza ve bizlere baktığınızda kendinizi asla sahipsiz ve yurtsuz ve kimsesiz olmadığınızı göreceksiniz.. İdeolojik ve dünyadan izole duvarlar arkasında çok vakit kaybettiniz, ülkeniz dünya artık sizi bekliyor, çıkın o sizi mütemadiyen kandırdıkları ve kirlettikleri ve utandırdıkları yerden, hepimizin içinde kendimizi toz zerresi gibi hissettiği o büyük kalabalıkların içine yürüyün, göreceksiniz bir büyük hortumu en büyük fırtınalarını var eden o toz zerrelerin buluşmasıdır ve o toz zerresinin içinde büyük bir kozmik enerjinin saklı olduğunu göreceksiniz.. Bir ebedi bahar temizliği, havalandırın iç dünyalarınızı, kırarak açın pencerelerinizi, kanatlandığınızı göreceksiniz, kanatlanmış hiçbir yaratık unutmayın bir daha kirletilemez.. Bu, hepimiz için ‘herkes’ gibi olmanın tam zamanıdır. Bir lokantaya oturduğunuzda dahi, bizden daha iyi paranız bizden daha iyi yemekleri aynı lokantada yediğimiz halde, kendinizle başkaları arasına bir sınır bir duvar koyuyordunuz, ben onlardan değilim çemberi, ilk işimiz, bu duvarı yıkmak olsun, gelin önce ‘herkes’ gibi olalım.. Dünyayı, Allah’ı ülkemizi hayatlarımızı kimseyi ‘başkası’ olarak görmeden konuşmaya çalışalım, hala peki partim ne olacak diyorsanız, üzülmeyin, onlar on yıl sonra yine iktidar olur, yetmiş yıldır, bir yetmiş yıl daha böyle bu hikaye,onları bırakın bizim bu ülkenin sizlere ihtiyacı var.. Yolsuzluklar FBI’sı kaldığı yerden devam eder, ama sen ben, karar verirsek bir gün, o zaman keseriz bu kanlı kirli döngünün kadere dönüşmüş yolunu.. İslamcı ağbileriniz liberal ağbileriniz, bakın sizleri nasıl utandırdı, sizleri nasıl hak etmediğiniz yalan tezgahların oyuncakları ve figüranları haline getirdiler, hepsine inandınız, başınızın üstüne koydunuz, sorgulayacak yeriniz kaleminiz yoktu, aldandık, ama ne yapalım diyemeyiz, bir daha kandırılmamak aynı kanlı FBI’lı tezgahlara düşmemek için bedenimize trafo elektriği verilmiş gibi sert sorular soralım.. Önce kaldırılacak büyük bir enkaz var, bu enkazın önce üstümüze düşüp bizi altında ezen en ağır çürümüş betonlarını kaldırmak zorundayız.. Mesela önce Suriye halkından manevi olarak özür dilemeliyiz, sonra ağır bir tazminat yükünün altına girmeye hazırlanmalıyız, mesela karşılığı olmaz ama, yüzbin, ikiyüzbin konut yapmak gibi bir taahhüte kendimizi hazırlayarak işe başlayabiliriz.. Bizler, bir kenardan çaresiz, sizlerin müslümanın müslümanı öldürdüğü bu savaşa nasıl dahil olduğunuzu, canımız yanarak parçalanarak gördük üzüldük ve bütün hayallerimiz boşa gitti.. Yanlışlarımızdan geri dönmek hala mümkün.. “ÖZÜR DİLERİZ PANKARTI” Sonra ne yapabiliriz? İkinciyi söylemeden önce bir anı paylaşayım.. Bosna’da Sırplar’ın vahşice öldürdüğü toplu mezarlar bulunup kimlikleri tespit edilip yeniden tabutlara konulup dualarla defnediliyordu, ordaydım. Hepimiz tabutların altına girmiş kazılmış mezar yerlerine taşıyorduk. Yüzlerce tabut, anneler babalar gençler yaşlılar hepimiz ağlıyorduk, çamur tümsekleri üzerinde düşe kalka tabutları sırtlanmış konvoy şeklinde giderken, önümüzü kesen büyük beyaz pankart ve o pankartı tutan onbeş tane sarışın kadın gördük.. Pankartta ‘özür diliyoruz’ yazıyordu, pankartı tutan Sırplı kadınlardı.. Hiç kimse bu Sırp kadınlarla konuşmak istemiyordu.. Hatta içimizden hem öldürdünüz hem de bırakmıyorsunuz ölümüzü gömelim, buraya kadar gelmiş hala slogan atıyor bir matemi bize çok görüyorsunuz diyorduk.. Ancak bu sahne kafamda yer etti, çok sonra şöyle düşünmeye başladım, Boşnaklar’ı kesip öldüren Sırplar’dı, ama bütün Sırplar değil, Sırplar’ın içinde başkaları da vardı, o başkaları, işte o özür dileyen kadınlar.. O beyaz pankarttaki özür dileriz yazısını gördükten ve o kadınların bizlere başka bir şey anlatmak isteyen çırpınışlarına şahit olduktan sonra artık bu soykırımı bütün Sırplar işledi diyemiyorum. Peki ne diyorum, Sırplar’a komuta eden bir lider kadrosu vardı, onlar işledi diyorum.. Hiçbirinizi ve hiçbirimizi katil Sırplar’a benzetmek istemem Allah yazdıysa bozsun. Burada özür dileyen bu Sırplı kadınları, kocalarının işlediği cinayetlerden özür dilemek için o mezarlığın içine kadar getiren ve bizlere bir şekilde sarılıp yaralarımızı bölüşmek isteyen o çok cesur insani yüzlerini hatırlatmak istedim. Bu özür dileyen yüz, güzel bir yüzdür, birlikte şehirler içinde bir daha yan yana yaşayabilmek bir daha birbirimizin yüzüne bakabilmek için bu özür dileyen yüz, bir küçük ama çok güzel başlangıçtır.. Yani ikinci olarak, yapacağımız şey, Silivri’ye gidip Hasdal Cezaevi’ne gidip, bir ÖZÜR DİLERİZ pankartı açmaktır.. Ben sizlere bu sütundan başından beri söyledim, bir gün çok mahcup olacaksınız, hatta öyle derin hayal kırıklıkları yaşayacaksınız ki uyuşturucu intihar nihilizm dahi kol gezmeye başlayacak aranızda, diye, ama siz, İslamcı cemaatçi ve liberal ağbilerinizi dinledin, sorgulamadınız.. Bu özür bizlere iki şey kazandırır, bir, biz, sizi içeri hukuksuzca katledip atanlardan değiliz, demiş oluruz, iki, özür dileyerek güzel insanlar, yeniden birlikte beraber yaşayacağımız, birbirimizin yüzüne bakabileceğimiz pırıl pırıl insanlar, oluruz, demektir.. BAŞKA NE YAPABİLİRİZ? ‘Otorite’ kitabının yazarı Sennett’i okurken çok şey öğrendim, bir yerinde Freud’den şöyle bir alıntı yapıyor: ÖZGÜRLÜK İSTİYORSANIZ ZEVKİN SESİSİNİ BİRAZ KISIN.. Şuraya getiriyor lafı, ‘özgürlükleri pahasına zevk peşinde koşanlar’, kim bunlar, bir lider, bir otoritenin sıcacık kucağına sığınanlar.. Lidere özgürlüğünüzü teslim ediyorsunuz, o da size, zevk peşinde koşacak imkanlar sağlıyor.. Yani, kıt kanaatkar olmayı, yoksulluğu, ancak kendimizi idare edebilmeyi, bir lokma bir hırka yaşamayı becerebilirsek, bir lider ve şeyhin köleliliğini müridliğini rededecek gücümüz olur.. Bunları daha da konuşuruz. Başka ne yapabiliriz, şunları da asla unutmayalım.. Otuz yıldır bir kara propaganda yapılıyor İslamcı ve liberal ağbileriniz tarafından, bu zehirli kükürtlü sülfürik asitli kelimeler beyninizin bir tarafında sıkıştı kaldı.. Hrant’ın o meşhur zehir lafını çok kimse anlayıp çözemedi, sanırım şunu anlatmak istiyordu.. Propagandalar sert acımasız hakaretler bir yerlerimizde kalmış.. Bizler kendimizi istediğimiz kadar sağlıklı aklı başında insanlar olarak görelim, unutmayalım, beynimizin bir yerinde tuhaf saldırganlıklar yuva yapmış, orda zamanını bekliyor.. Şöyle, Hitler’e oy veren milyonlarca insan da Hitler gibi gaddar mıydı, diyorlar, hayır, milyonların nerdeyse yüzde doksandokuzu aklı başında insanlardı, ama, o aklı başında insanların da gelenekten geçmişten propagandadan beyinlerine aldıkları zehirler vardı.. İşte hepimiz kendimizi aklı başında görürüz ama zalimliği çok açık bir lideri desteklemek isteriz, çünkü, o lider, bizim kendimizden de sakladığımız beynimizde saklı o zehri düşmana başkalarına salacak yegane insandır.. Bizim yapamadığımızı yapan, içimizdeki kini nefreti, biz ellerimizi sıcak sudan soğuya sokma zahmetine koymadan bizim adımıza yapandır.. Lider zaten kendine bağımlılığı yıllar yıllar öncesinden o zehri bir şekilde beynimizin bir odasına koyarak kendi efendiliğini bize kabul ettirmiştir.. Bizi ‘efendiye’ körü körüne kul köle eden o zehrin orada duruyor oluşudur.. İşte önce bunu fark edip o zehrin kendisiyle hesaplaşalım, hangi cümlelerle bizi Cumhuriyet, Bayrak düşmanı yaptılar, hangi cümleler bizim siyasi muarızlarımızı bize DÜŞMAN gibi gösterdiler, gibi.. Bizi başkasına bizi ülkemize düşman yapan bu zehrin tarihine girelim.. Bazılarına FBI’yı dahi hoş gördüren, bize düşman hukuksuzca içeri tıkıldıkça ‘oh olsun’ dedirten o zehirdir.. Başka ne yapabiliriz? Kardeşlerim, cemaatin ya da ideolojik bir partinin içindesiniz, ama o partiye bizden daha yakın değilsiniz, bir şeyi öcü hortlak görmek istemiyorsunuz, o şey’e yakınlaşın.. Biz sizden daha çok cemaat ve ideolojik yapılar’a yakınlaştık, anlamak ve denetlemek için.. Ama siz, orada olduğunuz halde bizim kadar anlamak bizim kadar denetlemek istemediniz.. Bu yüzden bugün bu karanlık şey’den siz bizden daha çok korkuyorsunuz.. Siz de elimizden tutun, ve, o şey’e siz de yakınlaşın, denetleyerek eleştirerek yakınlaşırsanız, o sizin ve ülkemiz için büyük bir korku olmaktan çıkar.. Kardeşlerim, iki gün önce, bir güya liberal ablanız, yazısında, ‘kusura bakmasın ama bu cemaati devlete Tayyip Bey soktuysa o çıkarsın’ diyor.. Bu cümlenin psikolojisi söylediğinden çok fazladır.. Lidere tam bağlanmış ve lidere bugüne kadar hiç itiraz etmemiş bir yandaş sonunda liderinin bir açığını bulup ‘kusura bakmasın, o çıkartsın’ diyor.. Bu cümleyi artık liderden kurtulmanın sırası, deyip söylediği geçmiş ortaklıklarının hesabını vermekten kaçındığı da açıktır, yani sizin partiyle birlikte yemiş ama iş sıkışınca günahı da suçu da size yıkıp kaçıyor.. Ve bu cümleyi kuran insana, daha önce, siz neredeydiniz, niçin o lidere hatalarını yanlışlarını söylemediniz, diyebilmeliyiz.. Ağır yara almış liberali yandaşı bu ve benzer cümleler kurarak postu kurtarabilir, ve çok geçmeden alkışlayacağı başka bir ‘otorite’ bulur kendine.. Kardeşlerim, çok ağır yaralarımız var.. Unutmayın ne siz tek başınıza ne bizler tek başımıza bir şey değiliz, hepimiz yalnızlığı ve yoksulluğu göze alarak, vicdanımızla daha ince ağızlı neşterlerle gerçek bir ameliyata üstelik tek başımıza girişmek zorundayız.. Kitap kuyruklarında gidip alkışladığınız ağbilerinize bakın, size yazıları tenbih edilen ablalarınızın yedikleri paralara bakın… Kardeşlerim, bu sahtekarlara tam da zamanıdır ölümüne bağlılıktan kurtulabiliriz.. Sizinle daha çok konuşacağız, sizler Anadolu’nun pırıl pırıl tertemiz çocuklarısınız. Bu yolsuzluklar ortaya çıktığında ancak, ağbi ve ablalarınız rezil oldu. Oysa onlar bu rezillikleri daha öncesinden dibine kadar biliyor ve sizlerden saklıyorlardı.. İnsanlar hukuksuzca içeri atıldığında kahkahalar atıyorlardı, öbür yandan, Sağlık Bakanlığı menzilin elinde, hakimler cemaatin, diye mutluluktan geceler boyu uyuyamıyorlardı, yani bütün bu pislikler birgünde olmadı… Bu sahtekarların yakasına yapışarak işe başlayın, dün bunları söylüyordunuz, bugün ne oldu, deyin, deyin ki, biz de sizlere inanalım, bu topraklar köle yalan kir irin kabul etmiyor, etmeyecek, diyelim.. Kardeşlerim, bu amansız işgal ve saldırılar bizi çok yordu.. Şimdi siz ‘özür dileyin’ siz ‘kıt kanaat yaşayın’ siz ‘hesaplaşın’ siz ‘yürüyün’.. Bu amansız kavga siz de gördünüz istemesek de bizi bir grubun adamı gibi yaptı, istemesek de, en ağır galiz küfürleri saydırıp bizi de kirletti, istemesek de bu sert lafların bir çoğu sizin de üstünüze başınıza sıçradı, ben de, kendi adıma bu sütundan en küçük bir lafım dokunmuş üzmüşse sizi, hepsi için yer gök şahit olsun hepinizden tek tek tane tane ÖZÜR DİLİYORUM… Sıfırdan başlamak sil baştan sizin elinizde, bakın mesela, şu HES eylemleri, sadece anayasanız değil derelerinize kadar İŞGAL ALTINDA.. ÇOK GEÇ KALMADAN… Sizi bizi hepimizi ülkemizi kirleten bu çok kirli İDEOLOJİK GÖMLEK’İ çıkartın, hepimiz eleştiren sorgulayan hesap soran bir başka ülkenin çocukları olalım.. Bölüşmeyi, sarılmayı, eşitlik’i daha nicesini daha çok konuşuruz.. Benim tertemiz müslüman kardeşlerim, yoruldum diyorum, şu yazdığım yazıyı bir daha okuyup düzeltecek gücüm dermanım kalmadı diyorum, elimden şu kalemi sizler alın, sizler yazın… Görmüyor musunuz, on yıl önce sizleri alkışlayan sizleri gazlayan liberal ağbileriniz, bugün çoktan, hiçbir şey olmamış gibi şimdi Cemaat’i Sarıgül’ü CHP’yi gazlıyor… Geç kalırsanız, bir on yılımız da aynı kirli aynı cemaatli FBI’lı bir kör savaşın içinde hepimiz eriyip gideceğiz.. Kardeşlerim, bir de asıl şu konuya çalışacağız: Bir örnekle başlayayım, 28 Şubat sürecinde askere karşı çok sert yazılar yazdım ağır cezalar aldım, Kanal 7’den Ahmet Hakan, ekrana çıkartacak adam bulamıyoruz, bir programımıza katıl davetinde bulundu. Ahmet Hakan’a, benim kelime dünyamda inşallah maşallah Allah bolca vardır ve sizin kitle beni sizin cemaatten sanabilir, bu yüzden öyle bir kanal ve o tür bir yerde asla konuşmam ve yazmam, dedim, Fransız 5 kanalında yazarlığıma dair bir belgesel teklif edildi ancak içinde Ermeni geçen hikayelerimi de dahil ettiler, aynı şekilde redettim, burada bana teklif edilen bir düzine TV programı ve teklifini de aynı gerekçelerle redettim, çünkü orada olmak onların yanında olmak sizin bağımsız duruşunuzu da bozan bir şeydir, bu tavrımı ölünceye kadar da sürdürmekte kararlıyım. Çünkü hayatım boyunca ideolojik bir yapıya, ideolojik bir yapıdan hayra alamet tek cümle edilebileceğine hiç inanmadım. Yazı yazdığım günden beri altta kalanlar hakkı yenenler yoksul avukatsız geniş kitleler tarafında eleştirel bir tutum takındım. Hiçbir yerden hiçbir yere çıkıp gitmedim. Eleştirel olmayan hiçbir yerde de bir saniye durmadım.. Hiç kimsenin hiçbir partinin davanın adamı olmadım.. Ülke, insanlık, eşitlik kardeşlik gibi insanlığın en temel değerlerini savunmaya çalıştım.. Bu zor hikayeye katlanabilmeye hepiniz hazır olmalısınız diye hatırlatıyorum, para’dan maaş’dan adamı’ndan uzak bir yazar olabilmek kolay değildir. Bağımsız yazarlar için gidilecek ve gelinecek yer’ler yok’tur, biz hep ayrı yer’deyiz.. Bağımsız ve eyvallahsız konuşabilmeyi zaman içinde çok güçlüklerle kendiniz inşa edeceksiniz.. İçinizden geldiği gibi konuşmak için, fikrine inandığınız için değil hak ettiği için hiç sevmediğiniz insanları savunmaktan korkmayacağız yurt’suz yerler inşa etmek zordur, bir yazar için en büyük servet, yurtsuz yersiz gidilecek ve gelinecek çıkılacak ve girilecek bir yer olmadan özgürce konuşabilmeyi başarabilmektir.. Bağımsızlığınızı ülkenizi ve onurunuzu koruyabilmek için önce işe bu yersiz yurtsuz konuşabilmenin uzun cefalı yollarını yavaş yavaş sabırla inşa etmekten geçer, ülkemizin bu feci işgale maruz kalmasının sebebi, bu bağımsız yurtsuz yersiz eleştirel kurumların hiç ama hiç olmadığı acı gerçeğidir, bu yüzden hala yazabildiğim ve konuşabildiğim yerleri ‘kutsal’ kabul ederim, daha çok konuşacağız.. Sizleri hepinizi çok seviyorum, dünya ve bedenlerimiz ne kadar kirletilmiş olursa olsun, mavi tuz gibi parlayan gecenin ayaz’ı güzeldir, SABAH güzeldir, hiçbir gölgenin kimseyi ayırmadığı öğleler güzeldir, ne olur, bu güzellikler gözlerimizden ve ülkemizden kuş gibi uçup gitmesin, son sözüm Aytmatov’dan: KIR ZİNCİRLERİNİ GÜLSARI, Saygıyla, Nihat Genç Odatv.com

Yerimde gozumu var bu adamın yaaa.....! FACEBOOK LINK:https://www.facebook.com/TCumhuriyetiFan?ref=hl BEGEBIN LÜTFEN!

BU BİR SUÇ DUYURUSUDUR...!' FACEBOOK LINK:https://www.facebook.com/TCumhuriyetiFan?ref=hl

Teyyip'in Islam anlayası kısa özeti! Cal Yalan söyle Iftira at Böl Hain ol Kahbe ol Dönek ol Şerefsiz ol Müslüman, Müslüman'ı karşı karşı getir! Teröristlere Destek ol! El Kaidaa, Kafa kesin, helal de! PKK vatanı bölsün, destekle Vatanı soy ve komplo de! Sonra Bismillah, namaz ve oruç tut! Hacca git "Tövbe" de, günahlarım af olsun diye! Yeniden "Doğmuş" cocuk gibi Günahsız olunca, sıfır günahdan yeniden "Günah Işlemeye hazır ol ve seneye bir daha "Hacca" git kendini sıfırla!

Türkei Die gespaltene Republik Arte Doku Türkiye, Taksim, Erdogan, Pkk, Atatürk! FACEBOOK LINK: https://www.facebook.com/TCumhuriyetiFan?ref=hl

El Kaide’den iğrenç görüntüler! Aralık 30, 2013 | Facebook Paylaş El Kaide militanlarının vahşet görüntüleri internette infial yarattı. Militanlar, kestikleri başın yanına oturup, yemek yedirmeye çalıştı. Suriye’de Beşşar Esad rejimine karşı mücadele eden El Kaide militanları, bir rejim yanlısının başını kestikten sonra, dalga geçmek için yanına oturarak yedirmeye çalıştılar. Halep yakınlarında çekildiği belirtilen görüntülerin ne zaman çekildiği ise bilinmiyor. İran devlet televizyonu Press TV’de yayınlanan ve gerçek olup olmadığı tam olarak bilinmeyen görüntülerde iki El Kaide militanı, kestikleri başın yanına oturuyor ve başın sahibinin infazdan önce aç olduğunu belirterek çantalarından çıkardıkları ekmekleri ona yedirir gibi yapıyorlar. İŞTE O ANLAR – VİDEO (+18)

Jack Cenk Levent The CEMAAT ; Aslinda KAĞITTAN KAPLANSINIZ... Yolsuzluklari ortaya çıkarıyoruz ayaklarına ortadasiniz. Guzel. Çünkü devletin içindesiniz. AMA bu hakikaten vatanseverlik olsa ÇOK ÖNCEDEN ifşa ederdiniz. Çünkü sizde ortaksınız. Türkiye'ye her türlü İTHALAT sizin ve yandaşlar üzerinden gerçeklesiyor. 20 yıldır dışarıya öğrenci gönderiyorsunuz ona rağmen kadrolariniz ÇOK KÖTÜ. Bunu bildiğiniz içinde hep bizleri devşirmek istiyorsunuz kadronuza. Salt Lake City'de "Cyber Operasyon Merkezi" niz var ve Silivri, balyoz vs gibi operasyonlar için düzemece deliller duzenlediniz. ANCAK ÇOK AMATÖRSUNUZ BE ! Yaptığıniz yanlışlıklarin haddi hesabı yok. Harvard'i Harward yazacak kadar da dikkatsiz. Yahu birde Türkiye yi mi yoneteceksiniz? ? Bakın kardeşim, sessiz kaldık bu kadar sene AMA BİZ CUMHURİYETCILERIZ..6 kişilik bir takımla bile DARMADAGIN EDERIZ sistemlerinizi. Hemde ÖĞRENCİLERLE! Biz kimseye "Biat" etmediğimiz (M.Kemal hariç) için bir araya gelmemiz zor oluyor çünkü itiraz ve şüphe kanimizda. Buda iyi çünkü ancak öyle yaratıcılık olur. Birde sizi gözde çok büyüttük. Milyonlarca dürüst insan var Cemaat'in taraftar toplamak için vitrinde yaptıklarını destekleyen temiz kalplerle. Sözüm meclisten dışarı. ÜST Mafiavari yapı; sadece DIN işlerine dönün. Sizin özgürlüğünuzu savunmak da bize düşer. BİZ ÇOK daha iyi tahsilliyiz. Kesim olarak Batı Avrupa standartlarını bile geçeriz. ÇOK daha fazla okuruz. ÇOK daha fazla demokratiz. ÇOK daha fazla dürüstuz. Aslında bakma, kolektif olarak da DAHA fazla paramiz var. Son söz: Ya vallahi BIR ARAYA GELECEGIZ Cumhuriyetçi ve aydınlık kesim. 1000 yıllık biat-Osmanlı kültüründen geldik tabii bu o kadar kolay değil. Ne yapalım bir ATATÜRK' umuz daha olamayacak bir daha. Onun DEV ışığı yerine milyonlarca küçük ışığı birleştirecegiz.. VALLAHI GELECEGIZ..Sandığınizdan da önce. ......

ARKADASLAR! KIM BU YAHUDI? NASIL OLURDA BU MOSSADLI/ MITLI CIFT CASUS LAFINA BAKARAK "TSK" ICERE ATARLAR!! BIR FITNECININ LAFINA BAKARAK "TSK" HEMEN HIC BU KISINI NE OLDUGNU ANLAMDAN BALIKLAMA ATLAYAN AKPKK "TSK" ICERE ATMIS! SIMDI GELMISLER BIR KOMPLO VAR DIYORLAR!! KOMPLOYU KURANLAR TA KENDISI VATAN HAINI TEYYIP´DIR!! Kim bu David Kazado 37 29.12.2013 21:30 Karakter boyutu : AKP Ergenekon Tertibi esnasında bol bol komplo teorilerine başvurmuştu. Hatırlayalım; önceleri ortaya bir Agarta lafı atıldı ama iddia o kadar saçmaydı ki kısa zaman içerisinde unutuldu. Arkasından Tuncay Güney diye bir meczup çıktı. Güney’in ipe sapa gelmez laflarıyla Ergenekon İddianamesi hazırlandı. Aydınlar, gazeteciler, politikacılar, askerler hapse atıldı. Bu esnada AKP komplo teorilerini arka arkaya sıralayarak İttihatçılardan Ergenekon’a bir örgütsel devamlılık kurguluyor; hapse attıklarının Sabetaycı, Yahudi ya da Ermeni olduğunu ileri sürüyordu. Tuncay Güney’in ismi böyle bir dönemde parladı ama bir süre sonra tuhaflıklar başladı. Güney, kaçtığı Kanada’da önce Sabataycı kökenlerini keşfetti. Ardından Yahudi oldu; kesmedi hahamlığa soyundu. Yandaş medya da olan bitenin farkındaydı ama iddianame bu meczubun üzerine kurulduğu için ses çıkartmamayı tercih etti. Osman Yıldırım’dan sonra Ergenekon Davası’nın bu en muteber tanığının foyasının çıkmasını engelleyemediler. Tertipçilerin ellerindeki insan malzemesi buydu. Susmayı yeğlediler. DAĞARCIKTA BAŞKA ŞEY OLMAYINCA Ergenekon Tertibi AKP için önemliydi. Cumhuriyet Devrimi’ni tasfiye etmenin ve yeni bir rejim kurmanın önündeki engeller bu sayede temizlenmişti. Gericilik rahat bir nefes almış ve işlerin bundan sonra istediği gibi gideceğini düşünmeye başlamıştı. Büyük bir kibir ve küstahlıkla zaferin yakın olduğu ilan ediliyordu ama Haziran Ayaklanması bu hayali yerle bir etti. AKP’nin her türlü zorbalığa ve hukuksuzluğa rağmen Türkiye’ye boyun eğdiremediği ortaya çıktı. Haziran Ayaklanması’nın ardından AKP en iyi bildiği işi yaptı. Komplo teorileri tekrar ortaya saçıldı. OTPOR’dan, faiz lobisinden, baronlardan bahsedildi. Kuruluşu ve ilişkileri itibarıyla emperyalist komplonun somutlaşmış hali sayılması gereken AKP uluslararası komplodan şikâyet etti durdu. Fakat ne yaparlarsa yapsınlar gemi su alıyordu artık. Bu kez eski suç ortakları birbirine girdi ve Yolsuzluk Operasyonu başladı. AKP, dağarcığında başka bir şey olmadığından bu yeni duruma da bildiği tek yöntemle yanıt verdi; Fethullahçı çete Gezi Parkı’ndaki gençlerle ilişkilendirildi. Yolsuzluklar ayan beyan ortadayken 17 Aralık, Haziran Ayaklanması’nın bir devamı gibi gösterilmeye çalışıldı. YENİ BİR YILDIZ DOĞUYOR Dağarcık ve senaryo belli ama ya tanıklar? Yandaş basın Haziran Ayaklanması’nı karalamak için hemen yeni yıldız arayışlarına girdi. Yeni yıldızın Tuncay Güney’den aşağı kalmaması gerekiyordu ve bu seviyenin altına inmenin kolay olmadığı ortadaydı. Sonunda zor olan başarıldı ve David Kazado isminde yeni bir yıldız yaratıldı. Kazado işe Gezi Parkı’ndaki olayların Yahudi baronlar tarafından çıkarıldığını söyleyerek başladı. Daha sonra 17 Aralık’ta yaşananların uluslararası bir komplo olduğunu ileri sürdü. Faiz lobisinden dem vurdu. Uluslararası baronların yerli maşalarından bahsetti. Yandaş basın sürekli “Yahudiliği”ni vurguladığı Kazado’yu bir tür “komplo uzmanı” olarak gösterdi. Bu tuhaf durumun “Yahudi işadamı”nı rahatsız etmediği açık. Zaten ekrana çıkarken suratından eksik etmediği “yaramaz çocuk gülümsemesi” Kazado’nun bu türden işlere aşina olduğunu gösteriyor. Gerçekten de Kazado’nun açtığı davalar ve ortaya attığı iddialarla gündeme gelmeyi sevdiği biliniyor. Buna rağmen pek tanınmamasının nedeni söz konusu işleri başka bir isimle yapması. Kafanız mı karıştı? Biraz açalım. David Kazado bir Yahudi. İshak Alaton, Lüzumsuz Adam adlı nehir söyleşi kitabında Kazado’dan bahsediyor. Buna göre Kazado Alarko Holding adına Necmettin Erbakan bakanken dağıtılan ithalat lisanslarının takibini yapıyor. Herhalde işleri daha rahat takip etmek için olsa gerek, bu dönemde adını soyadını değiştiriyor ve Doğan Kasadolu kimliğiyle ortaya çıkıyor.[1] Erbakan’ın çevresiyle yakınlık kuruyor. Kazado’nun kasayı doldurma süreci böyle başlıyor. ERGENEKON “MAĞDURU” Kazado ya da Kasadolu, tıpkı Tuncay Güney gibi, renkli bir şahıs. AKP’yi ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı çok sevdiği anlaşılıyor. Bu yüzden her konuda yardım etmeye hazır bir görüntü veriyor. Desteği Haziran Ayaklanması’yla ve Yolsuzluk Operasyonu’yla sınırlı değil. Örneğin bir türlü gerçekleşmeyen Gazze Seferi’ne katılmak için bile başvurduğu biliniyor. Kazado/Kasadolu AKP’ye Ergenekon meselesinde de yardımcı olmaya çalışıyor. Söylediklerine bakılırsa o bir “Ergenekon mağduru”. Bu yüzden davaya müdahil olmak, hatta tanıklık yapmak istiyor. Üzeyir Garih’in Ergenekon örgütü tarafından öldürüldüğünü iddia ediyor. Yandaş basın Kasadolu’nun bu iddialarını önemsiyor.[2] Hatta Oral Çalışlar hızını alamıyor konuyla ilgili İshak Alaton’un bilgisine başvurulmasını istiyor.[3] Kasadolu’nun Ergenekon ile tek tanışması bu değil. İddialarına göre işkadını Sema Cıngıllıoğlu da kendisini Veli Küçük ve “derin devlet” aracılığıyla tehdit ediyor. Kasadolu soluğu Ergenekon Mahkemesi’nde alıyor ve şikâyetçi oluyor.[4] SONRADAN OLMA VE ANADAN DOĞMA Görüldüğü gibi David Kazado/Doğan Kasadolu ile Tuncay Güney aslında birbirlerine çok benziyor. İhtiyaç duyulduğu anda ortaya çıkıyor, tam da ihtiyaç duyulan şeyleri söylüyorlar. Tek farkları dinsel tercihlerinin sıralaması. Kazado Yahudiyken Müslüman oluyor; sonra piyasaya yeniden “Yahudi işadamı” olarak çıkıyor. Tuncay Güney ise önce Sabetaycı olduğunu keşfediyor, Kanada’da Yahudi oluyor. Yetmiyor bir de hahamlığa merak sarıyor. Her ikisinin de ileride ne yapacağını kestirmek güç ama belli olan bir şey var. AKP’nin ve Ergenekon Tertibi’ni yapanların bu türden bir insan malzemesini pek sevdikleri anlaşılıyor. Bütün stratejilerini Güney ve Kazado gibilerinin üzerine kuruyorlar. Komplo teorileriyle ülke yönetmeye kalkanların kılavuzları bu türden isimler oluyor. Yetmiyor; başları her sıkıştığında bunlardan medet umuyorlar. Çöküşün yakın ve kaçınılmaz olduğunu gösteren bundan kuvvetli alamet olabilir mi? Haluk Hepkon Odatv.com [1] http://haber.stargazete.com/yazar/bazi-olaylar-hep-kendini-hatirlatir/yazi-712477 [2] http://beta.yenisafak.com.tr/gundem-haber/yermeze-ss-modeli-27.1.2009-165453 [3] http://www.radikal.com.tr/yazarlar/oral_calislar/uzeyir_garih_cinayeti_ve_turkiye-912941 [4] http://haber.gazetevatan.com/Haber/468134/1/Gundem FACEBOOK LINK:https://www.facebook.com/photo.php?fbid=591875864213259&set=a.407644465969734.91768.407560962644751&type=1&theater

”Halkın Arenası” CANLI YAYIN Aralık 29, 2013 | Facebook Paylaş Halk Arenası'nda Türkiye'nin gündemini sarsan yolsuzluk ve rüşvet skandalını ihbar eden isim Uğur Dündar'ın konuğu. FACEBOOK LINK: https://www.facebook.com/TCumhuriyetiFan

EN YENI HABER BURDA "BAGIMSIZ TÜRKIYE CUMHURIYETI" https://www.facebook.com/TCumhuriyetiFan

Cumhuriyet Başbakanı denmez. Cumhuriyet Bakanı denmez. Cumhuriyet Müsteşarı denmez. Cumhuriyet Büyükelçisi denmez. Cumhuriyet Valisi de denmez. Ama... Cumhuriyet Savcısı denir. Peki niye? İsviçre’de hukuk doktorası yaparken, İzmir’in işgal edilmesi üzerine Kurtuluş Savaşı’na katılmak için yurda dönen ve Ege dağlarında vuruşan... Sonra da Mustafa Kemal’in emriyle hukuk reformunun temellerini atan Profesör Mahmut Esat Bozkurt, şu cevabı vermiş... “Gün olur, Cumhuriyet’i korumak için başbakandan, bakandan, müsteşardan, büyükelçiden, validen bile hesap sormak gerekebilir... İşte onun için, Cumhuriyet Savcısı’dır!”

Erdoğan'ın hedefi gazeteler Erdoğan, devlet içindeki bir örgütün her türlü yasadışı uygulamayı yaptığını söyledi. Paylaş Ozan Yayman /Cumhuriyet Yayınlanma tarihi: 28 Aralık 2013 Cumartesi A+ A- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, büyük yolsuzluk operasyonuyla iktidarları hakkında çok ciddi bir iftira kampanyası yürütüldüğünü öne sürerek, “Devletin içinde yapılaşmaya giden bir örgüt, bir çete var. Bunlar mahremiyet diye bir şey tanımıyor. İzlemekse izlemek, dinlemekse dinlemek. Yargının, Emniyet’in elindeki belgeler hemen ‘yandaş medyaya’ servis ediliyor” dedi. Başbakan’ın mitingi öncesinde Manisa’da 7 TGB’liye önleyici gözaltı yapıldı. İzmir Adnan Menderes Havalimanı’ndan Manisa’ya geçen Başbakan, burada çok yoğun güvenlik önlemi altında konuştu. Erdoğan konuşmasında, Türkiye’nin büyümesinin kan, faiz, terör, savaş ve kaos lobilerini rahatsız ettiğini, bu nedenle uluslararası güçlerin yerli taşeronlarla operasyon başlattığını öne sürdü. “Gezi olaylarıyla bir çalkalanma yaptılar” diyen Erdoğan, “Yetmedi, şimdi de son günlerde bu olayı çıkardılar. Arkasında uluslararası güçler ve taşeronlar var. Bunun kimler olduğunu, bu taşeronların kimler olduğunu tahmin ediyorsunuz. Bu oyunu hep birlikte bozacağız” yorumunu yaptı. Devlet içinde olduğunu öne sürdüğü çetenin, hiçbir “mahremiyet tanımadan” izlemeden dinlemeye dek her türlü yasadışı uygulamayı yaptığını savunan Erdoğan, “Maalesef belli bir örgüt anlayışı içerisinde görev alanının dışına çıkarak, bazı medya gruplarını da içine alarak, masum insanları karalamak isteyen yargı mensupları var. Bunlar Emniyet’te de var. Elindeki belgeleri hemen ‘yandaş medyaya’ veriyorlar. Hiçbir savcı medyayla işbirliği yapamaz. Sen kime hizmet ediyorsun, seni tanıyalım. O savcı kime hizmet ediyor. Gün ola harman ola. Suç duyurusu yapıyorum. HSYK’ye suç duyurusunda bulunuyorum, bakalım ne yapacak” diye sordu. HSYK’nin de yaptığı açıklamayla adli kolluk yönetmeliğiyle ilgili Danıştay’daki süreci etkilemeye çalıştığını öne süren Erdoğan, “Dürüst hareket etmediniz, anayasayı çiğnediniz. Hak er veya geç yerini bulacaktır” dedi.

Operasyonu o durdurdu iddiası Taraf gazetesi yeni bir iddia ortaya attı.İddiaya göre,İçişleri Bekir Bozdağ gece yarısı Emniyete giderek 'Operasyon yapılmayacak' dedi. Taraf'ın haberine göre bazı siyasetçi ve bürokratların da adının geçtiği 28 ihaleyle ilgili 100 milyar dolarlık yolsuzluk ve para aklama soruşturmasında ilginç bir iddia ortaya atıldı. Buna göre, önceki gün Adalet Bakanlığı görevini Sadullah Ergin’den devralan Bekir Bozdağ, Emniyet Müdürlüğü’ne giderek “Operasyon yapılmayacak” dedi. 17 Aralık’ta başlayan operasyondan bağımsız bir soruşturma olan ikinci yolsuzluk dosyası, önceki gün savcı Muammmer Akkaş’tan alınmıştı. Bunun üzerine yazılı açıklama yapan Akkaş, “Soruşturma yapmam engellendi” demişti. ZARFLARI BOZDAĞ ALDI Adli kaynaklardan edinilen bilgilere göre, savcı Muammer Akkaş, TMK 2 Nolu Hâkimlik tarafından verilen gözaltı listelerini kapalı zarflar halinde saat 4:00 sularında İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne gönderdi. Operasyonun yapılacağı sabah, o esnada Başbakan Yardımcısı olan yeni Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın Emniyet Müdürlüğü’ne giderek polis amirlerinden mühürlü zarfları teslim aldığı ve “Operasyon yapılmayacak” dediği öne sürüldü. Bu gelişme üzerine, gözaltına alınacaklar listesinde ismi geçen şüphelilerin operasyondan haberdar olduğu ve delil niteliğindeki belgeleri yok etmeye çalıştıkları iddia edildi. Savcı Akkaş, bunun üzerine yeni bir soruşturma başlattı. Yeni atanan İstanbul Emniyet Müdürü Selami Altınok ve Mâli Suçlarla Mücadele Şube Müdürü hakkında “talimata uymamak, gizliliği ihlal ve şüphelilere yardım” suçlarından soruşturma açıldı. FARKLI BAŞSAVCI İLE TOPLANTI Bununla birlikte, yolsuzluk soruşturmasını yürütürken görevden el çektirilen TMK 10. Madde’yle Yetkili Cumhuriyet savcısı Muammer Akkaş’ın iki yıldır yürüttüğü soruşturma dosyası dört terör savcısına devredildi. Adli kaynaklardan alınan bilgilere göre, bu dört savcının TMK’dan sorumlu Başsavcı vekili Oktay Erdoğan’ın yerine, Uzlaşma, Aile İçi ve Kadına Karşı Şiddeti Önleme, Mâli Yönetim ve Bilgi İşlem Müdürlüğü’nden sorumlu Başsavcı vekili ile toplantı yaptığı iddia edildi http://www.haberartibir.com.tr/gundem/operasyonu-o-durdurdu-iddiasi-h2484.html

Mutlaka izlenmesi gereken bir video 2 dakikanı ayır ve izle... İçinden gelirse de beğen & paylaş Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti https://www.facebook.com/TCumhuriyetiFan?ref=hl

HEM MASON HEM YAHUDI HEM KATIL HEM YALANCI HEM SEREFSIZ OLMUSTUR AMA LAIK OLAMIYOR!! https://www.facebook.com/TCumhuriyetiFan

YASAMA - YÜRÜTME VE YARGI ARTIK TEYYIP´IN ELINDE!! TÜRKYIE CUMHURIYET BITMISTIR ARTIK DIKATOR HIRSIZ DEVLETI VAR!

HIRSIZ VAR TÜM DÜNYA DUYSUN!! BOSBAKAN EN BÜYÜK HIRSIZ!!

TOLON PASAMIZA ISTE BÖYLE 40 POLIS ETRAFINI SARMISDI!! ONLARA NIYE DOKUNMADIN TEYYIP? OGLUN VE SANA GELINCE YARGI BIRDEN ONLAR CETE OLDU?? SEREFSIZ VATAN HAINI TEYYIP!!! https://www.facebook.com/TCumhuriyetiFan

BU BİR SUÇ DUYURUSUDUR...!'

TSK SAHTE BELGENERNEN ICERE ATARKEN BU SÖZLERI SÖYLEYEN SIMDI AYNI HÜKÜMETTIN SAVCISINI TERÖRIST DIYOR VE YARGYI DURDURYOR!!

HERGÜN DUA EDIYORUM SENI SONUN INSALAH BÖYLE OLUR!! https://www.facebook.com/TCumhuriyetiFan?ref=hl

NERDESINIZ SESINIZ CIKMIYOR!! https://www.facebook.com/TCumhuriyetiFan?ref=hl

https://www.facebook.com/TCumhuriyetiFan?ref=hl

Bagimsiz Türkiye Cumhuriyeti Sayfasi!! TÜM HABERLER BURDA!! INDEPENT TÜRKISH REPLUBLIK ALL NEW´S YOU GET HERE!! https://www.facebook.com/TCumhuriyetiFan?ref=hl

ISTE ATAM!! MUSTAFA KEMAL ATATÜRK!!

TAKUNYA KITABINDA; TAYYIP TÜRK OLMADIGINI VE RUM/YAHUDI OLDUGNU YAZIYOR SONRA TEYYIP DEDESINI ADI TEYUP OLDUGNU KENDISI SÖYLEMISTI! YANI TÜRK DÜSMANLIGI NERDEN GELIYOR ANLAYIN!!

MÜSLÜMAN DIYE OY AVI CIKAN AMA SONRA YAHUDI TARIKATINDA ÖDÜL ALAN VE PKK´LI BASDANSIMA OLAN SONRA IRTICA VE TERÖRÜ BIRLESTIREN BIR TÜRK DÜSMANI HIRSIZ TÜRKIYENIN BASBAKANI OLMUS!!

HANGI MEDINE DEMOKRATIK DEVLET, 84 KERE SABIKALI BIRINI BASBAKAN YAPAR!!

Böyle rezil ve gerizekali Bosbaskan varmi bu Dünyada?

Yasaklanan video ''Bir Başbakan iki Erdoğan'' izle paylaş Türkiye Cumhuriyeti

Bagimsiz Türkiye Cumhuriyeti Sayfasi!! TÜM HABERLER BURDA!! INDEPENT TÜRKISH REPLUBLIK ALL NEW´S YOU GET HERE!!

Bagimsiz Türkiye Cumhuriyeti Sayfasi!! TÜM HABERLER BURDA!! INDEPENT TÜRKISH REPLUBLIK ALL NEW´S YOU GET HERE!!

Bagimsiz Türkiye Cumhuriyeti Sayfasi!! TÜM HABERLER BURDA!! INDEPENT TÜRKISH REPLUBLIK ALL NEW´S YOU GET HERE!! https://www.facebook.com/TCumhuriyetiFan?ref=hl

Sadece Hırsız vaaar diye bagirdigi icin gözaltina alinanlar var bu ÜLKE'de. . .!!! Mutlaka izle&paylas

Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti GEZİ DİRENİŞİ ANİMASYON İZLEYİN VE PAYLAŞIN ARKADAŞLAR....!!

Bagimsiz Türkiye Cumhuriyeti Sayafasi!! TÜM HABERLER BURDA!! INDEPENT TÜRKISH REPLUBLIK ALL NEW´S YOU GET HERE!! https://www.facebook.com/TCumhuriyetiFan?ref=hl

DOKU Terra X - 71 - Jenseits von Eden - Der Jahrtausendfund

Environment Minister Bayraktar Announces Resignation, Calls on PM Erdoğan to Resign Posted date: December 25, 2013 In: Headlines, Politics, Turkey Environment Minister Bayraktar Announces Resignation, Calls on PM Erdoğan to Resign Environment and Urban Planning Minister Erdoğan Bayraktar announced his resignation from Cabinet and Parliament today, further calling on Prime MinisterRecep Tayyip Erdoğan to resign. Bayraktar joins Interior Minister Muammer Güler and Economy Minister Zafer Çağlayan, who also announced their resignations earlier today. Bayraktar said most of the amendments on construction plans mentioned in the investigation had been made with Erdoğan’s knowledge. He also added that he received pressure to submit his own resignation. “I don’t accept the fact that I have received pressure. A resignation letter and a declaration were sent to us today. I consider this wrong in such a situation,” Bayraktar told private broadcaster NTV. Twenty-four people have been arrested under the corruption investigation that rocked Turkey last week, including the sons of Güler and Çağlayan. Bayraktar’s son was also among those detained under the investigation, but he was released pending trial on Dec. 21. türkcesi:Çevre Bakanı Bayraktar , İstifasını Açıkladı İstifa Başbakan Erdoğan'ın Aramalar Olarak 25 Aralık 2013 : Tarihi başlıklar , Siyaset , Türkiye Çevre Bakanı Bayraktar , İstifasını Açıkladı İstifa Başbakan Erdoğan'ın Aramalar Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, daha istifaya Başbakan MinisterRecep Tayyip Erdoğan çağırarak , bugün Bakanlar Kurulu ve milletvekilliğinden istifa ettiğini açıkladı . Bayraktar İçişleri Bakanı Muammer Güler ve aynı zamanda daha önce bugün istifalarını açıkladı Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan , katıldı . Bayraktarsoruşturmada adı geçen inşaat planlarıdeğişikliklerin en Erdoğan'ın bilgisi dahilinde yapıldığını söyledi . O da kendi istifa için baskı aldığını ekledi . "Ben baskı aldığınızıgerçeğini kabul etmiyoruz . Bir istifa mektubu ve bir deklarasyon bugün bize gönderildi . Böyle bir durumda , bu yanlış düşünün , " Bayraktar özel NTV söyledi . Yirmi dört kişi Güler ve Çağlayan'ınoğulları da dahil olmak üzere , geçen hafta Türkiye'yi sarsanyolsuzluk soruşturması kapsamında tutuklandı. Bayraktar'ın oğlusoruşturma kapsamında gözaltına alınan kişiler arasında da oldu , ama o 21 Aralık'ta tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı .

Turkey Will Either Lose Erdogan or Democracy By Marc Champion Dec 20, 2013 7:37 PM GMT+0100 166 Comments Email Print Facebook Twitter Google+ LinkedIn Save Photographer: Chris Ratcliffe/Bloomberg Even if Recep Tayyip Erdogan survives a corruption scandal, it'll come at a high cost to Turkey. There are two reasons Turkish Prime Minister Recep Tayyip Erdogan may not survive the current government corruption scandals in Turkey. And if he does, the cost to the "Turkish model" will be enormous. The first is, well, the corruption charges. An important key to the success of the AK, or Justice and Development, Party that Erdogan helped to create in 2001 lay in its initials: AK means "white" in Turkish, and it can also mean "pure." Turks were sick of the unaccountable corruption of previous governments. The AK Party rode a promise of purity to power. Suddenly, the AK Party is looking decidedly grubby. Yes, the 89 people who have been detained so far in the corruption and money-laundering probe are all innocent until proven otherwise. And yes, the prosecutors in charge are the same ones who based the so-called Sledgehammer trial against the military on forged documents. Still, the three simultaneous cases that have been initiated, as outlined in the news media, are damaging. One case, for example, involves about $70 million worth of alleged bribes connected to an Azerbaijani businessman, who is accused of running cash into Russia and trading gold into Iran and is now under arrest. Police found $4.5 million stuffed into shoe boxes at the home of another suspect, Suleyman Aslan, the general manager of state-run Turkiye Halk Bankasi AS. That's a lot of money even for Jimmy Choos. This is the same bank that was the focus of a May 14 letter, signed by 47 U.S. congressmen, complaining about its gold-swap financing of trade with Iran. So far, no cabinet ministers have been arrested, but the sons of three have been detained. According to the latest Turkish news media reports, prosecutors have asked parliament to lift the immunity that was granted to their fathers as well as a fourth minister. All of this makes Erdogan vulnerable. He was already weakened because the coalition of religious conservatives, nationalists and liberals he had built since 2001 had disintegrated by the end of this summer's Gezi Park protests. Now he is also at war with former close allies among his religious conservative base, a group led by faith leader Fetullah Gulen. Precisely because Erdogan has concentrated power so closely around himself in just a few men, any perception that they are corrupt will immediately infect his personal image and support. This is why Erdogan hasn't fired the four ministers: He says the allegations against them are part of a plot to unseat him. My guess is that he's right, but his response gets to the second reason Erdogan may not survive, despite being far stronger than Gulen: himself. Erdogan is an extraordinary politician, one of the most intuitive I have met. Yet since the AK Party's third thumping election victory in 2011, when he declared his "master period" to be at hand, Erdogan appears to have lost the political compass that once told him when to be pragmatic and cut his losses. His fight-or-flight response now includes only one -- to fight. In response to the allegations, Erdogan has fired dozens of Istanbul police chiefs involved in the arrests, the same ones he defended and praised over their handling of the Gezi Park protests earlier this year. He says the corruption cases are part of the same plot he detected behind the Gezi Park protests, conducted by the same dark morass of international conspirators. Except that now the police who cracked down on the protesters must be part of the conspiracy, too. This is just untenable. To make it stick and purge Gulen's supporters from the police force, prosecutor's office and courts, Erdogan will have to crack down in ways that will destroy what remains of Turkey's independent law enforcement institutions and media freedoms. That will deal a huge blow to the so-called Turkish model, the idea that Turkey had cracked the code for implementing genuine democracy in the Muslim world. And that would be a tragedy, because the Turkish model is real and important, if overhyped, oversimplified and already under strain. There is another possible path that Erdogan can follow. He can take this opportunity to sack some of the worst ministers in his cabinet, who also happen to be touched by the corruption scandal: Zafer Caglayan, the economy minister who has declared himself "allergic to interest rates," supported Erdogan's interesting economic theory that high interest rates cause inflation. Interior Minister Muammer Guler is the man who said recently that mixed lodgings at universities should be banned because "terrorist organizations have started to significantly abuse the relationships between the boys and girls, those among the university youth. They use it as a recruitment base.” What can one say? Minister for Urban Planning and Development Erdogan Bayraktar once said that because Turks are Muslims and live in a difficult region, "we aren't capable of inventing anything or making discoveries. We're an agricultural country. What should we do?" Minister for EU Affairs Egemen Bagis said, memorably, during the Gezi Park protests earlier this year that "Everyone who enters Taksim Square will be treated like a terrorist." He is a reliable echo chamber for Erdogan's latest thoughts, but he's an unconvincing minister. The sons of the first three ministers on this list have been arrested. While he's at it, Erdogan should shed his new adviser, Yigit Bulut, who has accused unnamed centers abroad of trying to murder Erdogan via "telekinesis." I hardly dare imagine what advice he gives. These men were once at best marginal in Turkey's government, but they have become central, displacing the steadier hands Erdogan used to rely on, such as Deputy Prime Minister Ali Babacan on the economy. Erdogan should make a clean break, removing the four targeted ministers so that they can give their full attention to the corruption investigations. He also needs to give his own full support to those probes, demonstrating that he isn't protecting himself and remains committed to the original, "pure" promise of the AK Party. I doubt this is what Erdogan will do. He would see it as a defeat, because it would mean sharing power and influence with people who haven't always said "yes." He wouldn't become the all-powerful president he plans to be next year, after the country's first direct presidential elections. I suspect he will fight back as he knows how, and he may very well win. The Erdogan of a decade ago, who deftly avoided the political traps that the military and its supporters planted for him, would have made a better choice. He wouldn't have gotten himself into this mess. He would have been listening.

AKP´NIN GERCEKLERI!!

YETERMI ARTIK BUNLAR YETERMI TEYYIPÍ DEVIRMEK ICIN!

DÜNYAYI SORGULAYAMIYORSAN, BARİ ÜLKENİ SORGULA . bu adamın 26 yaşında 13 tane şirketin CEO su bir oğlu var. kimin bu şirketler? gizli ortağımısınız?

Tayyip Erdoğan: “Hırsızlık babadan evlada geçer” “Ben bugüne kadar evladından hırsızlık öğrenen baba görmedim, duymadım. Hırsızlık babadan evlada geçer. Evlattan babaya değil. Yönetimlerde hırsızlık yukarıdaki üst yöneticilerden altta ki yöneticilere oradan da halka yansır” RTE - 1994 Belediye Başkanlığı Kongresi

Emin Çölaşan Emin Çölaşan emincolasan@sozcum.com 18 Aralık 2013 Diğer Yazıları Yarattığı canavar Tayyip’in ümüğünü sıktı Facebook'ta Paylaş Sevgili okuyucularım, burada sık sık vurguluyorum, “Ülkemizi işte bu kafalar yönetiyor, ne durumlara düştüğümüzü hep birlikte görüyoruz” diyorum. Bazı yandaşlar kızıyor, “Ne varmış yani, her şey gayet güzel giderken sen bunları yazmaya utanmıyor musun” diye mesajlar atıyor. Dün olanlar, ülkemizin içinde bulunduğu durumun en güzel ve en somut örneği. Polis operasyonlarıyla gözaltına alınanlar arasında Ali Ağaoğlu gibi büyük işadamları, Halkbank Genel Müdürü, AKP’li Fatih Belediye Başkanı var. Ama işin önemli boyutu başka. Üç bakan oğlu da gözaltında. İçişleri Bakanı Muammer Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ve Çevre Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın oğulları… Bu yazıyı yazdığım sırada olayın gerçek yüzü ortaya çıkmamıştı. * * * Bu kadar insan niçin gözaltına alındı, niçin götürüldü? Bu, kolay bir operasyon değildir. Başkalarını götürürsünüz de, üç bakanın çocuklarını, hele İçişleri Bakanı’nın oğlunu apar topar götürmek biraz sıkar. Demek ki ortada çok ciddi bir durum var. Ya AKP dönemindeki yeni bir vurgun, çete veya yolsuzluk… Ya da polis ve onu yönlendiren savcılık siyasi şov yapıyor! Hangisi doğru olursa olsun iğrençtir, rezalettir, kepazeliktir. * * * Siyasi şov!.. Haklı olarak diyeceksiniz ki “Kardeşim bu iş nasıl siyasi şov olabilir? Gözaltına alınanların tamamı iktidar partisinin adamları, yakınları, hatta çocukları. Muhalefetten birileri alınsa anlarız, o zaman siyasi şov olur ama…” Şimdi size o cümlenin nedenini açıklamak isterim. Devlet ikiye bölünmüş durumda. Rezalet işte burada başlıyor. Devletin bir kesiminde AKP, öbür kesiminde Fethullah ekibi egemen. Birinin sözünün geçtiği yerde ötekinin geçmiyor. Düşünün ki, yargı bile bu iki kesim arasında parsellenmiş durumda. Şimdi bunlar dershane kavgasına girişince, araları iyice açıldı. Öncesinde yoğun söylentiler vardı… Hele de özel yetkili mahkemelerin ve yüksek yargının Fethullah ekibinin eline geçtiği vurgulanıyordu. Tayyip’in o mahkemeler için söylediği sözleri unutmayalım… “Bunlar devlet içinde devlet oldu” demişti. Sonra, Fethullah ekibi vızıldanmaya başlayınca söyledikleri ise Türk siyasi tarihine geçmiş oldu: “Bizden ne istediniz de vermedik!..” * * * Yaşananları unutmayalım, unutursak şimdi olanları anlamak mümkün olmaz. Fethullahçı olduğu iddia edilen savcılar Tayyip’in elemanı olan MİT Müsteşarı Hakan Fidan hakkında soruşturma açmaya kalkıştılar, apar topar yeni bir yasa çıkarılıp Fidan kurtarıldı. Sonraki aşamada, Emniyet’in en kritik yerlerinde görev yapmakta olan ve yine Fethullahçı olduğu söylenen polis şefleri görevden alındı, yerlerine Tayyipçiler atandı. Yandaş yazarlar bu görevden almalara destek verirken, Fethullah ekibi kıyameti kopardı. Polis Fethullah ekibi tarafından ele geçirilmişti, şimdi AKP yeniden taarruz edip kaybettiği mevzileri kazanma çabasında. Böyle devlet yönetimi olur mu? * * * Az önce de söylemiştim, hele üç bakanın çocuklarının gözaltına alınması biraz zordur ve sıkar. O zaman akıllara ister istemez şu soru geliyor: Bu olayı savcılık ve polisteki Fethullah ekibinin arta kalanları mı yarattı? Tayyip’ten bu yolla intikam mı alınıyor? Bunların gözaltına alınma nedeni nedir? Ortada büyük bir vurgun, büyük bir yolsuzluk olduğu belli. Ne olursa olsun, biz şu acı gerçeği artık görmek zorundayız: Devlet ikiye bölünmüş, parsellenmiş durumda. Bir bölümünde Tayyip’in, yargı dahil başka önemli bölümlerinde Fethullah ekibinin sözü geçiyor. Şimdi gözaltına alınan kimseler için yüzlerce iktidar mensubu devreye girecek, el altından “Aman onları hemen bırakın” ricaları edilecek ve özellikle bakan çocuklarının en kısa zamanda, olayın daha fazla dal budak sarmadan bırakılması için baskılar yapılacak. Belki de dosyalar örtbas edilecek ve birileri “Aaaa çok pardon, yanlışlık olmuş” diyecek! Şimdi hepimize düşen görev bu ibret tablosunu dikkatle izlemek ve ülkemizin ne durumlara düşürüldüğünü, kimlerin elinde kaldığını bir kez daha anlamaktır. Yarattığı canavar büyüdükçe büyüdü, Tayyip’in ümüğünü sıktı. Hayretle, ibretle, ama zevk duyarak izliyoruz. Hakan Şükür çok şükür! Sevgili okuyucularım, Tayyip-Fethullah kavgası Meclis’e de yansıdı. Önce Kütahya Milletvekili İdris Bal, şimdi de İstanbul Milletvekili Hakan Şükür AKP’den istifa etti. Oysa benim futbolcu Hakan için çok güzel düşüncelerim vardı! Hani Adalet Bakanı, Ulaştırma Bakanı, Aile Bakanı falan belediye başkanlığına aday oldular ya, nasılsa istifa edecekler… Ben onlardan birinin yerine Hakan’ın getirilmesini rica edecektim! Örneğin düşünün, Hakan Adalet Bakanı olmuş!.. O engin bilgisi ve becerisiyle yargıyı ne de güzel idare ederdi. Ulaştırma Bakanı olmuş, seçime kadar üç Marmaray açılışı daha yapar, İstanbul ve Ankara metrolarını bitirirdi! Tam ben bunları yazacakken hadise bizim gazetecilik deyimiyle elimde patladı ve gerçekleşen çok üzücü istifasıyla kuş kafesten kaçtı! * * * Bir milletvekili düşünün, Meclis’in hiçbir çalışmasında olmadı. Kürsüye kendisi veya partisi adına bir kez olsun çıkıp konuşmadı. Onu hafta sonu maç gecelerinde Maraton programında izlerdik. Pozisyon ofsayt mı, orada faul var mı, hakem penaltı kararını doğru verdi mi!.. Milletvekili idi, hem Meclis’ten, hem de Maraton’dan maaş alırdı. Maraton’dan aldığı maaşı hep gizledi de, ayda 150 bin Törkiş lira aldığı söylenirdi. Meclis’te işi olmayan adam futbol programında bülbüller gibi şakır, özel sektörden aldığı paraları cebe indirmeyi başarırdı. * * * Fethullahçı Hakan’ın istifa dilekçesi muhteşemdi! “Muhterem Hocaefendi” diyor, seçimden bu yana Meclis’te kime hizmet ettiğini anlatıyordu: “Hareketin milyonlarca gönüllüsünden biriyim. Dershane olayı vicdanımı derinden yaraladı. Siyasi hayatım boyunca hiçbir dünyevi beklentim olmadı…” Demek ki Maraton programından oluk gibi aldığı paralar bile “Dünyevi beklentisi” değilmiş! Eğer yersek! DİKKAT! : Yayınlanan köşe yazıları ve haberlerin tüm hakları Sözcü Gazetesine aittir.Kaynak gösterilse dahi köşe yazıları ve haberlerin tamamı yada bir kısmı kullanılamaz.

FRANSA DEVRIMINDE TEYYIP GIBI KAN EMICI KENELER TEK TEK GIYOTINI ALTINA YATARAK BUGÜNKI FRANSA MILLETI "EGEMEN" OLMUSTUR!! NE ZAMAN BUNLAR HALKA KARSI SAYGI VE DEVLETININ KANUNLARINA SAYGILI OLURSA O ZAMAM BIZIM MILLET BÜYÜK DEVLET OLUR!! BIRESEYL KISILERIN ARZU VE ISTEKLERE GÖRE ANAYASAIY DEGISTIRMEK HIC BIR ZAMAN CAGDAS BIR TOPLUMU IFADE ETMEZ TAM TERSINI GÖSTERIR! TÜRKIYE DAHA BU KONUDA 400 SENE GERIDE KALMISTIR!! O YÜZDEN NE ZAMAN CABUK BASLARSAK O KADAR YOL KAZANMIS OLUR!! TÜRK MILLETI BAS KALDIR VE HAKKINI GERI AL!! VE GELECEGINI GARANTIYE AL VE UCUR ONLARINI KAFASINI!! NE MUTLU TÜRK´ÜM DIYENE!! http://tr.wikipedia.org/wiki/Giyotin

Düşündüren ve ağlatan bir yazı Eski milletvekillerinden hukukçu dostum Vecdi Aksakal Ağabey, çok anlamlı bir yazı göndermiş. O mu hazırladı, ona da birisi mi gönderdi, bilmiyorum. Muhteşem tespitler içeren ‘Lider Atatürk’ adlı bu yazıyı, Vecdi Bey’e ve eğer varsa ona gönderene teşekkürle, ben de size aktarıyorum: “Bu ülkenin her türlü nimetinden yararlanıp da ona ve ilkelerine karşı olmak hainliktir, şerefsizliktir, utanmazlıktır. Şunları biliyor musunuz: - Atatürk'ün dünyada 'başöğretmen' sıfatlı tek lider olduğunu, - Atatürk’ün bir geometri kitabı yazdığını ve üçgen, açı, dikdörtgen gibi 48 tane geometri teriminin Türkçe isim babası olduğunu, - Norveç`te ‘Atatürk gibi olmak’ diye bir deyim olduğunu, - Atatürk Çiçeği'nin adını, çiçeği bulan Wanderbit Üniversitesi profesörlerinden Doktor Kirk Landin`in koyduğunu ve bu çiçeğin tüm dünyada bu isimle üretilip satıldığını, - Yunan Başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan, her Cumhuriyet Bayramı’nda Atina'daki Türk Büyükelçiliği’ne giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçip saygı duruşunda bulunduğunu, - Kurtuluş Savaşı'nda rütbe alan birçok kadın askerlerimizin olduğunu, Üsteğmen Kara Fatma'nın 700 erkek, 43 kadından oluşan bir müfrezenin komutanlığına bizzat Atatürk tarafından getirildiğini, - Bir röportajda Atatürk’e ‘Birleşmiş Milletler’e üye olmayı düşünüyor musunuz’ diye sorulduğunda, ‘Şartlarımızı koyarız, kabullerine bağlı. Biz müracaat etmeyiz. Üye olmamız için davet gelirse düşünürüz’ dediğini; bunun üzerine ‘BM Yasası’nın değiştirildiğini ve üyeliğe davet edilen ilk ülkenin Türkiye Cumhuriyeti olduğunu, - 1938'de, General MacArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı döneminde; danışman, senatör ve bakanlarından oluşan yüz yirmiden fazla kişiye, ‘Şu anda hiçbirinizi değil, büyük kabiliyeti ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim’ dediğini, - 1938'de Ata`nın ölümünden sonra bir Tahran gazetesinde yayınlanan şiirde; ‘Allah bir ülkeye yardım etmek, onun elinden tutmak isterse, başına Mustafa Kemal gibi bir lider getirir’ denildiğini, - 1996'da Haiti Cumhurbaşkanı’nın vasiyetinde, mezar taşına yazılmasını istediği metinde, ‘Bütün ömrüm boyunca, Türkiye'nin lideri Mustafa Kemal Atatürk’ü anlamış ve uygulamış olmaktan dolayı mutlu öldüm’ yazdığını, - 2005'te Amerika'nın en ünlü ekonomistlerinden biri olan Mr. Johns`un önerisinin ‘Türkiye, ekonomiyle savaşta bir tek Atatürk'ü örnek alsın yeter’ olduğunu”… “Peki, şunu biliyor musunuz: 2006'da ise, AB Uyum Yasaları gereğince, devlet dairelerinden Atatürk resimlerinin kaldırılmasının istendiğini!..” http://www.yurtgazetesi.com.tr/yazarlar/dusunduren-ve-aglatan-bir-yazi-makale,6672.html

SELCAN TAŞÇI, KÜRDİSTAN PROJESİ ÜZERİNDEN TÜRKLÜĞE VURULAN DARBENİN İZİNİ SÜRDÜ... BAŞLARKEN... Kim ne kadar farkında veya kimin ne kadar umurunda bilemiyorum ama gelecekte her birimiz için sayfalar hatta ciltler ayrılmış olacak tarih kitaplarında; Öyle günlerden geçiyoruz. Kimi devletlerin/imparatorlukların “kuruluş” devri, kimilerinin “parçalanma” ve “çöküşleri” yaşanıyor gözümüzün önünde; İdeolojiler güncelleniyor... Dinler dönüştürülüyor... Devletler “formatlanıyor”... Sınırlar değişiyor; Ve rejimler... “Saltanat”lar el değiştiriyor. Öyle ya da böyle, biz de müdahiliz bu sürece; Kimimiz sessizliğimizle, kimimiz direnişimizle, kimimiz didinişimizle... Ama illa ki, “Yeni Türkiye”nin, “Yeni Orta Doğu”nun, “Yeni Balkanlar”ın, “Yeni Akdeniz”in, “Yeni Kafkaslar”ın, “Yeni Avrasya”nın, “Yeni Dünya”nın harcının karılıp artık duvarlarının örülmeye başlandığı bu dönemin yapımcıları, yönetmenleri, sponsorları, aktörleri, figüranları, - en fenası- izleyicileri olarak not düşüleceğiz tarihe. Tarih, yazanının anlattığı şeydir ya aslında; En azından nefretle değil ibretle anılalım, anlaşılalım diye giriştik bu işe. Adım adım yürüyeceğiz; dünden bugüne. Olayları harmanlamadan, yoruma boğmadan, sadece peşi sıra dizerek, “hatırlayarak” ilerleyeceğiz; neymişiz, ne olmuşuz, ne olmaya yol alıyoruz onu göreceğiz. Velakin “kronoloji” kendi başına bir ilim; dolayısıyla istedik ki bütün bu yılları, coğrafyaları, olayları gezerken bir de mihmandar edinelim: Balyoz ve Ümraniye davalarının “kilit” hedefi “Türk Ordusu” önde biz arkada çıkıyoruz yola... Kâh Diyarbakır, kâh Erbil, kâh Washington, kâh Oslo, kâh Ankara, kâh İmralı dolaşacağız yıllar boyunca; Son durağımız Silivri olacak nasıl olsa! Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Zbigniew Brzezinski’nin CIA’ya hazırlattığı raporla “Kürt sorunu” resmen doğmuş oldu. “Kürt projesi”nin kumanda merkezi CIA Ümraniye ve Balyoz “operasyonları”, PKK ile müzakerelerin ve İmralı’daki cani Öcalan’la mutabakatın, dikensiz gül bahçesinde yapılabilmesi için yol temizliği miydi? PKK’nın Bekaa’ya yerleştirilmesinin, ABD’nin Hazar ve Orta Doğu petrollerini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı günlerde gerçekleşmesi tesadüf mü? Özel Yetkili İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi, Silivri’de görülen ve 250’si tutuklu 365 TSK mensubunun yargılandığı Balyoz Davası’ndaki kararını açıkladığında, şöyle seslendi sanıklardan biri: - Türk Ordusu burada şehit edildi! İyi de bir devlet neden biricik teminatını kendi elleriyle imha etsindi ki? Diğeri ekledi: - Amaç Kürdistan’ı kurmak! O gün, spor salonundan bozma mahkeme yerinde aklıma ilk gelen, 14 Mart 2010’da Newsweek’te yayınlanan Owen Matthews imzalı analizdi: - Türk Ordusu yenildi! Nitekim 11 ay sonra, Özel Yetkili İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, aynı salonda açıkladığı hükmüyle, PKK’lı Şemdin Sakık’ın gizli (!) tanıkları, PKK terör örgütü başı Abdullah Öcalan’ın İmralı’daki sorgulamasını yapan Emekli Jandarma Albay H. Atilla Uğur ile terörle mücadelede görev almış çok sayıda askerin sanıkları arasında bulunduğu Ümraniye Davası’nın “1. Aşaması” nı, Türkiye Cumhuriyeti’nin 26. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’u “terörist” ilan ederek sona erdirdi. Karar Türk Milleti için “kabul edilemez”di; Toplum “pusucu”ların istediği kıvama gelmişti. Son dönemde güya -nihayet- Silivri davalarındaki hak ve hukuk ihlallerinin farkına varan ileri demokratlar dahil medya egemenleri söz birliği etmiş gibi “telafi” yolunu işaret etti: “Genel af” ilan edilmeli; helalleşilmeliydi! (Üç vakte kalmadı o gün “yok canııım, ne münasebet” diye inkar ettiği bu “söylenti”, Diyarbakır’da Barzani’nin şahitliğinde “toplumsal barış” diye projelendirdi.) Artık üzerini örtmeye dahi gerek duymadıkları detay şu ki; bahsi geçen “af projesi” İmralı’daki caniyle yapılan mutabakat maddelerinden biriydi. Hep birlikte düşünelim şimdi: Öcalan’ın Kenya’dan getirilmesi operasyonunu yöneten eski Özel Kuvvetler Komutanı Emekli Korgeneral Engin Alan’a, daha 1999 yılında, Öcalan’la ilgili olarak, “Bir gün gelecek o Ankara’ya gelecek ben İmralı’ya gideceğim” dedirten neydi? Tayyip Erdoğan’a en yakın birkaç kalemşordan biri Mustafa Karaalioğlu, Star’daki köşesinde Öcalan’la görüşmelerin nasıl böyle rahat yürütülebildiğini anlatırken sarf ettiği ” Çünkü en temel engel ortadan kalktı; askeri vesayet tarih oldu “ cümlesiyle aslında ne demek istemişti? İlk eylemin zamanlaması Türkiye, “Kürdistan”ı kendi elleriyle kurmaya “ikna edilmiş” olabilir miydi? Yoksa “sürüklendi” mi, “itildi” mi? Tam da bu sorulara kafa yormaya başladığım sırada, Balyoz Davası’nda 18 yıl ceza alan emekli Orgeneral Ergin Saygun’un “Türk Ordusuna Balyoz” kitabı çıktı karşıma. Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanlığı, Genelkurmay 2. Başkanlığı, 1. Ordu Komutanlığı görevlerinde de bulunan Saygun, 1978’de Afganistan’da meydana gelen “Sovyet yanlısı darbe” ve 1979’da Humeyni’yi İran’a döndüren “İslam Devrimi ”yle birlikte, ABD açısından Hazar ve Orta Doğu petrollerinin tehlikeye girdiğini anımsatarak, şöyle bir soru yöneltiyordu kitapta: - PKK’nın adını ilk kez duyurduğu “Şanlıurfa eylemi”nin (AP Milletvekili Celal Bucak’ın 8 yaşındaki oğlunu katletmişlerdi) de bu yıllara (1979) rastlaması bir tesadüften mi ibaretti? Bu sorunun cevabını arayacağımız adres belli. Bakalım Türkiye’nin freni patlamış kamyon gibi 12 Eylül 1980’e yuvarlandığı günlerde Washington’un “Kürtler”e ilgisi ne düzeydeydi? Brzezinski’den 3 kritik soru CIA Başkanı Stansfield Turner’ın 16 Mayıs 1979 tarihli “Çok Gizli” damgalı notunda, Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Zbigniew Brzezinski’nin üç kritik soruya verdiği üç kritik cevap saklıydı. İşte Yılmaz Polat’ın “CIA Pençesinde Açılım” kitabında yer verdiği o üç soru ve cevapları: * İnsan kaynaklarımız ve teknik istihbarat kaynak durumumuz nedir? Kürt sorunuyla ilgili arşiv geliştirmek için çabalar sürüyor; dengeleme yeteneğimiz zayıftan iyiye doğru gidiyor. Dışişleri raporu Ankara, Tahran, Kuveyt, Moskova ve Şam’daki büyükelçiliklerimizden geliyor. Adana, Türkiye Kürtleriyle ilgili en iyi kaynaktır. Burası mali yılda kapanırsa bilgi akışı büyük zarar görecektir. Irak ve Tahran’la ilgili olarak Dışişleri’nin verdiği bilgilere göre, siyasal engeller ve gezi kısıtlamaları bilgi akışını engelliyor. Ankara ve Tahran savunma ataşeliklerinin Türkiye’de etkin bilgi toplama programı var. Ancak özellikle Tahran’daki Dışişleri görevlilerinin, karşılaştıkları aynı siyasi engeller ve gezi kısıtlamaları nedeniyle, bilgi toplama olanakları sınırlıdır. Öteki bölge ülkelerindeki savunma ataşeliklerinin ve Moskova savunma ataşeliğinin de Kürt sorunuyla ilgili bilgi iletme görevi vardır. Gerek Dışişleri’nin gerekse Savunma Bakanlığı’nın verdiği bilgiler ikinci ve üçüncü ülke kaynaklarından gelmektedir. Kürt gazeteci siparişi * Sovyetler Birliği’nden gelen açık kaynak materyalinin kullanım değeri nedir? Kürt sorunuyla ilgili açık kaynaklardan bilgi toplama olanağı çok zayıftır; çünkü FBIS (Foreign Broadcast Information Service - Yabancı Yayınlar Bilgi Servisi)’in şu anda Kürtçe yeteneği yoktur ve Kürt yanlısı olmayan medyada yayınlanan bilgiler de sınırlıdır. Kürt dilini bilen görevli bulunması için çalışılmaktadır. Kürt medyası dışındakilerin haberlerinde Kürt aşiretleri, askeri kuruluşların planları, niyetleri ve benzeri konularda bilgi bulunmuyor. FBIS Kürt sorunuyla ilgili iki Kürt gazeteci sipariş etti... Bir Amerikan istihbarat karargahı olarak Adana Brzezinski’nin üçüncü sorusu “Kürt direniş hareketlerine dış destek konusunda ABD’nin bilgisinin ne düzeyde olduğu ”ydu. CIA, bu soruya cevaben kendisine “Libya, İsrail ve Sovyetler Birliği”ni kapsayan ayrıntılı bir rapor sundu. CIA’nın, -hâlâ gizlilik derecesi kaldırılmadığı için büyük bölümü okunamayan- “Collection Summary; The Kurdısh Problem” başlıklı ek değerlendirmesini de okuyan Brzezinski, 1980 yılı mali bütçesini hazırlarken Adana’yı da “kapatılacak konsolosluklar” arasına alan ABD Başkanı Jimmy Carter’a karşı çıktı: - Irak ve İran’dan zaten sınırlı bilgi sağlıyoruz. Görevlilerimizin bu ülkelerde gezileri siyasi gerekçelerle engelleniyor. Türkiye ve İran’da birer askeri ataşemiz var. Bağdat’ta ise yok. Ataşemiz Türkiye’de Kürt sorunuyla etkin biçimde ilgileniyor. Brzezinski’nin bildirdiğine göre “Türk Hükümeti, Kürtlerin yaşadığı bölgelerde Büyükelçilik görevlilerine tanıdığı gezi özgürlüğünü, konsolosluklara da tanıyor”du. Ve böylece de Adana, ABD için Orta Doğu’ya açılan en stratejik “istihbarat karargahı”na dönüşüyordu. YARIN: CIA HEDEFİ TESPİT ETTİ; TÜRKLÜK http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/habergoster.php?haber=91443

Bu haber gerçekten de hükümet devirecek 13.12.2013 12:47 Karakter boyutu : Sözcü Gazetesi yazarı Uğur Dündar, bugün yayınlanan yazısında Başbakan Erdoğan’ın siyasi başdanışmanı olan Yalçın Akdoğan’ın eniştesi Oktay Ferşat’ın gerçekleştirdiği rüşvet itirafını ortaya çıkardı. AKP Milletvekili ve aynı zamanda Başbakan Erdoğan’ın siyasi başdanışmanı olan Yalçın Akdoğan’ın eniştesi Oktay Ferşat’la, Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın kayınpederi olan Ali Yüksel’in Acil Servis İstasyonu projesinin ardından müteahhitler mağdur duruma düştüklerini iddia etmişlerdi. Projenin Genel Koordinatörü Ali Yüksel ve Oktay Ferşat müteahhitlerle buluşup konuştular. Ve gerçekleşen toplantıda Oktay Ferşat rüşvet itirafında bulundu. İşte Sözcü Gazetesi yazarı Uğur Dündar’ın “Kayınpeder- enişte rüşvet var bu işte!” başlıklı yazısı: “Oktay Ferşat, alacaklı müteahhitlerle buluştu ve gündemi sarsacak bir iddiayı ortaya attı: Sağlık Bakanlığı’nın 2 numarasına 100 bin lira verdim. Anlatırsam, hükümet düşer Sevgili okurlarım, SÖZCÜ’nün “KAYINPEDER ENİŞTE ÇOK PARA VAR BU İŞTE” manşetiyle gündeme getirdiği 112 Acil Servis İstasyonları skandalı, hükümeti sarsacak düzeye ulaştı. Bilindiği gibi AKP Milletvekili ve aynı zamanda Başbakan Erdoğan’ın siyasi başdanışmanı olan Yalçın Akdoğan’ın eniştesi Oktay Ferşat’la (Muhammet Zahid Ferşatefendioğlu) Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın kayınpederi olan Ali Yüksel yurt çapında 4 bin adet Acil Servis İstasyonu inşa etmek için kolları sıvamışlardı. Oktay Ferşat’a ait Ferşat Group işi üstlenmiş, Ali Yüksel de bu büyük projenin Genel Koordinatörü olmuştu. BAKANLIĞIN TAVSİYESİ! Ancak müteahhitlere yapmaları gereken ödemeler gerçekleşmeyince mağdurlar bize başvurmuşlar ve dolandırıldıklarını iddia etmişlerdi. Ferşat Group’la bir protokol imzalamadıklarını ve bu nedenle inşaatı biten istasyonların kabulünü yapmayacaklarını açıklayan Sağlık Bakanlığı da mağdurların savcılıklara suç duyurusunda bulunmalarını önermişti. Bakanlık ayrıca Ferşat Group’a ön olurun nasıl verildiğini belirlemek için soruşturma başlatmıştı. Müteahhitlerin iddiasına göre 112 Acil servis işinde dönen para 60 milyon lira civarındaydı. Mağdur müteahhitlerden bazıları suç duyurusunda bulunmaya hazırlanırken, Oktay Ferşat ve Ali Yüksel’in çağrısı üzerine son kez buluşup görüştüler. İşte yılın rüşvet skandalı da bu toplantıda ortaya çıktı. Elimizdeki görüntü ve kayıtlara göre toplantı sırasında Oktay Ferşat dinleyenleri şoke eden rüşvet itirafında bulundu. İşte Oktay Ferşat’ın “hükümeti deviririm” diyerek yaptığı yılın rüşvet itirafları: * * * Üçüncü kişi: Şimdi bakan dese ki… Kayınpeder: Teslim alıyorum dese, mesele bitti. ?: (Kim olduğu anlaşılamıyor) Toplayın bütün müteahhitleri, ben sizin üstünüzün altınızın… Ben bu konuda böyle düşünüyorum. Gidelim beraber basın açıklaması yapalım. Ne istiyorsunuz gidip söyleyeyim. Açıklayayım. Ne diyorsanız yapayım, benim teklifim şu… SPONSORLARIM HAZIR Dördüncü kişi: Bak 10 bin lira borcum var diyorum bir adama. Şimdi adam şuradan geliyor. Sen çıkarsan da bu adama 2 bin lira versen… (Burada ne dediği anlaşılmıyor) Anladın mı? Abi sen bunu yap önce… ?: (Kim olduğu anlaşılamıyor) Bak bir dakika Ahmet. Ahmet bak, sana bir şey söyleyeyim mi? Enişte: (…) Benim şu anda müteahhitten aldığım teminat da bu işin içindeyken, param da bu işin içinde. Bütün hesaplarım açık. Bunları sen istediğin gibi topladın, bir araya gelin şey yapalım. Şikayet ettiler zaten. Onlar da bakıyorlar, ediyorlar. Benim şu anda yapmam gereken sponsorum hazır. Hala hazır, ben şu anda bir işbirliği yaparsak bir anlatabilirsek. Ufak tefek de bir iki dosya gönderirsek deriz ki ‘bak kardeşim böyle değil.’ Zaten şu anda Uğur Dündar soruyor. Diyor ki o ki öyledir, niye senin valin açtı. O ki öyledir, niye sen buna cevap vermiyorsun? Binanın içinde senin personelin oturmuyor mu? Ali Yüksel ile Oktay Ferşat’ın ekibi var onun içinde, diye soruyor. Bu bizim için bir avantaj, biz bir haksızlığa uğradık. Kayınpeder: Sözcü dünkü veya evvelsi günkü gazetesinde ‘sahte’ diye verdi. Şimdi diyor ki ‘bu şeyler bu belgeye dayanıyor.’ Enişte: Dolayısıyla Ahmet abi şu anda kızmak bize bir şey getirmez. Bizim yapmamız gereken, ben zaten gece gündüz çalışıyorum koşturuyorum. Yukarılara haber gönderdim. Kayınpeder Ankara’da yatıyor kalkıyor. Enteresan stratejiler yapıyorum. Gazetecinin bir tanesine ‘Bakanla alakalı açıklama yapacağım, bak yeter canımı sıktı’ diye her türlü nazik nazik yapıyorum. Ali hocamız hepimiz bir yerlere yapalım. Açıklama… Açıklama bir şey değil. Ben Ali hoca ile giderim bugün bir yerlere kardeşim var ya Başbakan’a gönderdim şu adamla da şu dosyayı gönderdim… Ama derler ki… Başbakan sana söylemediler mi… Şu dosyanın içinde senin şu adamın. Bakanın benden rüşvet alıyor, niye buna müdahale etmedin… İki aydır dosyası senin elinde… Herkesi sıkıntıya sokarım. Ben kendimi aklarım. Ali hocayı da çıkarırım. Rezil kepaze ederim hükümeti ,düşürürüm. Ama bunların hiç bir tanesiyle bize para gelmez. Hiçbir lira gelmez. ‘TAMAM BU İŞİ İMZALAYACAĞIM’ Kayınpeder: Çünkü Sağlık Bakanlığı da bir hükümet. Aşağı tükürsen sakal yukarı tükürsen bıyık. Enişte: Sağlık Bakanlığı benden 100 bin lira rüşvetin parasını aldı. Aldı… Ben bayrama 300 TL ile girdim. Sağlık Bakanlığı’na ben arabamı, altın bozarak Sağlık Bakanlığı’na ben 100 bin lira rüşvet verdim. Ve bana bakanın sponsoru seçim bölgesinde. Edirne bölgesinde 40 trilyonluk (eski parayla) bütçeyi bana yükledirler, benden taahhüt aldılar. Bunu sen ödeyeceksin tamam mı? Taahhüt ettim. 100 bin lirayı benden alan Sağlık Bakanı’ndan sonra ikinci adam M.M. (Adı bizde saklı. U.D.) Üçüncü kişi: M.M… ‘Tamam bu işi imzalayacağım’ dedi mi? Enişte: Dedi… Bak abi onu diyorum sana işte. Başbakan’a sunduğum dosyayı bir okur musun? Başbakan’a bunları gönderdim. Yazıyor orada. Rüşvet aldığı, her şey yazıyor. Bakın gittik, Çarşamba günü bu işin şeyini almaya. İmza almaya gittik. Efendim Yalçın şöyle dedi, Yalçın böyle dedi… Burada iki tane büyük oyun var. Bunlardan bir tanesi cemaat… Şu anda Sağlık Bakanlığı da cemaatle yönetilen bir kurum. Cemaate karşı en önemli koz, şu anda biziz. Cemaatin hükümette yaptırım kozu biziz. Biz niye üç kağıtçı olduk abi? Yaptığımız binaların imzalarını vermediler diye. İmzaları verselerdi bizim Sağlık Bakanı ile bir problemimiz olur muydu? Benim Ahmet’e borcum olur muydu? Olmazdı. Şimdi sponsorum hazır, alacağım vereceğim. Onlar da bende. Sponsor hangi tarihte, ne ödeyeceğini taahhüt etmiş bana. O da bende. 200 tane 25 gün içinde…. 25 gün dün doldu. 200 tanenin parasını ödeyecek bize adam… 40 küsur trilyon para ödeyecek bize adam. Dolayısıyla, şimdi ne biliyor musun burada… Ali Yüksel kim? Suat Kılıç’ın kayınpederi. Onu kullanıyorlar. Ben Yalçın Akdoğan’ın eniştesiyim diye bu adamlar bize imza atmadı. Niye rüşvet vermedik onlara… İki, Sağlık Bakanlığı’nın arkasında kesinlikle cemaat, Yalçın’ı kullanmak bitirmek için beni şey yapıyorlar. Bak şimdi Sağlık Bakanı’nın ikinci adamı bana teklif etti. Dedi ki ‘Oktay sana haksızlık yapıldı, bunların hepsi bende şahitli belgeli’ dedi. ‘Sana bu yanlışı N.T. (Adı bizde saklı U.D.) yaptı. Git N. T’yi tokatla, ben sana Sağlık Bakanlığı’nda bu işi hemen çözeceğim. Sana şeref sözü veriyorum, istediğin kadar iş vereceğim.’ Ben bunları açıkladım televizyonda. Niye tokatlatacaklar biliyor musun? ‘Yalçın Akdoğan’ın eniştesi N.T’yi tokatladı.’ Bir sürü oyunun içerisindeyiz. Bizi kullanıyorlar şu anda. Bizim en büyük kozumuz ne biliyor musun sen ve ben. Millet… ‘BİZİ KİMSE ARAMADI’ Kayınpeder: Serinkanlı olarak bu işlerin üzerini çizeceğiz. Üçüncü kişi: Peki Başbakan’a sundun bu rüşveti falan… Enişte: Bizi kimse aramadı, görmedi… Kayınpeder: Başbakan şu anda İsrail ile savaşıyor, Amerika ile savaşıyor, cemaatle savaşıyor. Bütün işleri bırakacak da… Yalçın ne diyecek? Enişte: Eline geçmemiştir bile… Ben Yalçın’a 15 gündür bizatihi babayı görevlendirdim, Başbakan 21 ili mi ne açıkladıydı ya Cuma günü müydü ne… Yalçın o yazıyı okudu, daha dosyayı inceleyemedi. Anla yani… 20 gündür o baba hasta adam oğlum ne yaptın okumadın mı diye… Bekliyorum bakalım, Yalçın bize ne diyecek.. Yalçın bize bir şey desin, biz ondan sonra ne yapacağımıza bakalım. Bana diyecek ki,‘Ne haliniz varsa görün…’ Öyle mi… Hükümetin yıpranmasını umursamıyor musun? Ben diyeceğim ki Başbakan’a, ‘Ben dedim kaynıma… Bu dosyayı da eline verdim. Okudu bunları. Babam verdi eline ve bunları takmadı.’ Karadeniz bölgesinde kimse seçimler için bizimle ters düşemez… Benim babam orada ciddi bir alimdir… ‘Yok’ desin, kimse oy vermez. Onun için de önemli bir kitlenin önünde benim babam. Üç gün sonra bizi Tayyip çağıracak… Diyecek ki ‘Bu işler niye bu duruma geldi?’ Diyeceğim ki , ben bakanla uğraştım, şuna rüşvet verdim buna verdim. Benim anamı ağlattılar. Ben bütün süreçlerden geçtim. Başbakan’ın bütün arkadaşlarına gittim. Dediler ki bana ‘Senin kayınbirader oradayken. yanlış olur bizim Başbakan’a gitmemiz…’ Ben de cuma günü kayınbiraderin eline dosyayı verdim. Verdi baba yani. Bitti. Şimdi iki gün bekleyelim, bu arada müteahhitlerle buluşalım. Müteahhitler de doğruyu bilmeli. En büyük kozumuz bu Ahmet abi, beni sevmeleri benim onları sevip sevmemem önemli değil. Ben bu adamlara teklif ettim: Müteahhitlere parasını verin ben başka bir şey istemiyorum. Alın bu işi başka birisine verin. Beni bu işten azad edin gideyim… Yapmadığım teklif kalmadı. Bu konuda bir canım kaldı yani vermediğim. ENGEL OLUYORLAR Hiçbir konuda suçum yok. 59 tane müteahhit bir araya geldiğimizde hakkımızı arayacağız. Yalan, iftira, yanlış yapmaya gerek yok. Sen yapmadın mı Adana’yı? Seninki belediye, seninki beş taneden bir tanesi. Ama bunların yüzde 99.5’i her gün sağlık il müdürleriyle yemek yiyen müteahhit… Onun için biz birlikte hareket edersek, hükümet bizi şey yapar. Niye sana diyor ki ‘Sen Oktay’ı ver mahkemeye.’ Niye biliyor musun abi? Bakanlığı para ödemekten kurtarmak için. Şimdi sen benim sponsorum engel oluyorsun. Müteahhidi üzerime çekiyorsun, yaptığım binada da oturuyorsun. Oktay üçkağıtçı, atın bunu içeri. Atsınlar. Ben bu kağıtlarla ifade verir, üç gün sonra çıkarım. Ama ne olacak biliyor musun, bakanlık para ödemekten kurtarmak için. Olan yine senin parana olacak. Yani senin paran gidiyor şu anda. Şu anda 40 trilyon param var. Şu anda toplam müteahhitlere 6-7 trilyon borcum var veya yok. Yaptığım inşaatlara bugün fatura kessem, 70 trilyon alacağım var hak edişlerim var. Onda biri yetiyor, Ahmet abi gibi 50 adamı kapatıyor. * * * Sevgili okurlarım, Dediğim gibi bu konuşmaların görüntü ve kayıtları elimizde mevcut. Bunları savcılığa teslim etmeye hazır olduğumuzu belirtiyor ve Ferşat’la Yüksel’e bir kez daha “hodri meydan” diyoruz. KURDELEYİ VALİ’YE KESTİRDİLER Spor Ba­ka­nı Su­at Kı­lı­ç’­ın ka­yın­pe­de­ri Ali Yük­sel ile Baş­ba­kan Er­do­ğa­n’­ın Baş­da­nış­ma­nı Yal­çın Ak­do­ğa­n’­ın eniş­te­si Ok­tay Fer­şa­t’­ın or­tak ol­du­ğu Fer­şat Gro­up ta­ra­fın­dan yap­tı­rı­lan 112 acil ser­vis is­tas­yon­la­rın­dan 5’i An­tal­ya­’da hiz­me­te gir­miş­ti. İs­tas­yon­la­rın kur­de­le­le­ri­ni dö­ne­min Va­li­si Ah­met Al­tı­par­mak kes­miş­ti.” Odatv.com http://www.odatv.com/n.php?n=bu-haber-gercekten-de-hukumet-devirecek--1312131200

Uyarı!: İzleyeceğiniz film izleyicilerden gelen yorum, öneri ve eleştiriler doğrultusunda sürekli olarak güncelleneceğinden ve bazı kişilerin filmlerimizin içeriklerinde değişiklik yaparak siyasi manipülasyon yapma çabalarından ötürü indirilerek bagimsizsinema.org adresi dışında bir sitede yayınlanmamalıdır. Film bu adreste süresiz olarak herkes için izlemeye açık olacaktır. İzleyicilerimizden de filmle ilgili uyarı ve eleştirilerini yapıcı ve katkı sunma amacı taşıyan bir biçimde yazmalarını rica ediyoruz. Bu filmin editörü sizsiniz. Anlayışınız için teşekkürler, iyi seyirler! - See more at: http://www.bagimsizsinema.org/gallery/artik-yeter/#sthash.tdktzVzO.dpuf

Bu artık ülkenin kan dökülmeden işgalini hazırlayan uyuşturucu İslam'ıdır 08.12.2013 14:33 Aykırı İlahiyatçı Prof. Dr. Şahin Filiz, AKP-Cemaat arasında bugün yaşanan kavgayı Odatv’den Murat Sökdü’ye verdiği özel röportajda değerlendirdi. “Kuran’da başörtüsü yoktur” teziyle tanınan ilahiyatçı Profesör Dr. Şahin Filiz, AKP-Cemaat arasındaki gerilimin altında yatan sebepleri anlattı. İşte Filiz'in çok ses getirecek açıklamaları: ILIMLI İSLAM'I FETHULLAH GÜLEN HAZIRLADI "Liderleri Amerika'da bulunan cemaatler kendilerini önce hazreti peygamber yerine koyuyorlardı. Şimdi artık o da yetmedi, tanrı yerine koyuyorlar. Ve milyonlarca bağlılarından söz ediyorlar. Madem milyonlarca bağlılarınız var ülkenin başına gelen bu kadar felaket karşısında bu milyonlar nerede? Neden kendi çıkarınız olduğu zaman milyonları topluyorsunuz? Ortak akıl diye mitinglerde yürütüyorsunuz da 17 askerimiz şehit olduğu zaman bu milyonlar nerdedir? Demek ki karşımızda bir uydurulmuş İslam vardır. Bu daha çok ABD'nin ılımlı diye tanımlamış olduğu İslam modelidir. Bu artık bir ülkenin kan dökülmeden zihinlerini ve ruhlarını işgalini hazırlayan bir uyuşturucu islamıdır ki buna biz ılımlı İslam diyoruz. Ilımlı islamı hazırlayan da Fethullah grubudur. Şu anda ülke yönetiminde Fethullah Gülen grubunun ciddi ağırlığı vardır. Devrimin dinsel gerekçisini ihaleyle almışlar gibi bir görüntü var karşımızda. Ve gerçektende bazı örnekler bunu doğruluyor. Ülkenin yönetiminin de ötesinde Cumhuriyete karşı, karşı devrim yürütmeye çalışıyorlar." YOLSUZLUK DİNİN ARKASINA KAMUFLE EDİLDİ "Din satıldı, din tüccarlığı yapıldı. Ne yazık ki insanlar partilerin tarikat ve cemaatler kanalıyla kendilerine telkin edilen bir siyaset diniyle birbirinden ayrıldılar. Daha Öncede bunlar yaşandı. Fakat Bu AKP döneminde derinleşti. En yüksek ağızlardan üstüne basa basa vurgulandı. En kötüsü her dönemde yolsuzluk ve usulsüzlük olur. Bu dönemde de vardır. Fakat şöyle savunma yapmak mümkün değildir. Her dönemde olan yolsuzluk bugünde olmuştur. Dolayısıyla bunun normal olduğunu söylemek anormalliktir. İkincisi Yolsuzluk ve hırsızlığın dinin arkasına sığınılarak meşru gösterilmeye çalışılması kadar büyük bir cinayet yoktur. Bu doğrudan Türk toplumundaki temel ahlak erdemlerini ortadan kaldıran tuzu da kokutan bir tavırdır. İnsanları "Çalan, çırpan yanına kalsın, Allah için yapmıştır" gibi bir anlayışa itmek cinayeti, sahtekarlığı meşru görmeye başlamasıyla orantılı bir durumu ortaya çıkarır. En kötüsü ise dinle Allah adına fetva vermek ve kendisini tanrının temsilcisi gibi görmektir." "CEMAAT VE TARİKATLAR AİLELERİ PARÇALIYOR" "Cemaat ve tarikatlarda demokrasi yoktur, dinci faşizmi vardır. "Hayır biz faşist değiliz" desinler, söylesinler bütün üniversite öğrencilerinden başlayarak onların acizliğinden, imkansızlığından, öğrencilik zaaflarından faydalanarak onları nasıl muma çevirdiklerini anne ve babalarından bile daha fazla Müslüman oldukları gibi daha fazla bir inancı onlara aşıladıklarını ve aileleri parçaladıklarını görüyoruz. Demek ki sadece cemaatler toplumu birbirinden ayırmıyor. Aileleri kendi içerisinde parçalıyorlar. Cemaat ve tarikatlar demokrasi kuruluşları değildir, sivil toplum örgütleri asla değildir." "SİYASAL DİNCİLİĞİN ZEMİNİNİ, DENİZ FENERİ'NDE GÖRDÜK" "Siyasal dinciliği besleyen tarikat ve cemaatlerin salgın gibi ortaya yerleştirmeye çalıştıkları şey budur. Bu salgın, hurafecilik, çıkarcılık ve sahtekarlıktır. Deniz Feneri'nde bunu gördük. Deniz Feneri dinciliğin sahtekarlığını abideleştiren bir örnektir. Allah Türk Milletini seviyor ki, Deniz Feneri'nin üçkağıdını ortaya çıkardı. Cemaat ve tarikatların lojistik destek sağlayarak yaratmış oldukları dincilik siyasete taşınınca, bu ayrım hem tepede hem de tabanda meydana gelmiştir. En iyi dindarlık ülkesine yararlı bir yurttaş olabilmektir. Artık insanlar gün geçtikçe dine olan saygısını da kaybediyor. Bunu Deniz Feneri'nde de gördük." "AKP'Yİ ELEŞTİRMEK İSLAM DİNİNİ ELEŞTİRMEKLE EŞ DEĞER HALE GETİRİLDİ!" "İşte en tehlikelisi budur. İşte biz her partiyi eleştirebiliriz, partinin yanında oluruz karşısında oluruz ama eğer bir parti kendini İslam diniyle özdeşleştirerek bir siyasal dinciliğin mümessili gibi görüyorsa o partiyi eleştirmek dinli dinsiz şeklindeki ayrımları beraberinde getirecek kadar farklı anlaşılmalara neden olmaktadır." "DİYANET DOĞRU DİN EĞİTİMİ VERMİYOR" "Ben doğru bir din eğitiminden yanayım. Şunu kesinlikle söylemeliyim ki Diyanet'i doğru din eğitimi veren kurum olarak asla görmüyorum. Çünkü Diyanet hala Arap merkezli, Ortadoğu merkezli bir gerici din anlayışına Türkiye'de uygulamaya devam ediyor. İçi geçmiş bin yıllık eski fıkıh kitaplarıyla 21. Yüzyıldaki Türk ulusuna din öğretmeye kalkıyor ki bu aşı tutmuyor. Bakın Diyanet bütçesi büyük olan ilk altı kuruluştan bir tanesi. Ancak ne parayı ne de Cumhuriyet kurumunu hak edecek bir faaliyet içerisinde olmadığını görüyoruz. Diyabet baştan sona kendini yenilemelidir. Reform yapılmalıdır. Dinin kendisi demokratikleştirilmelidir. Özgürleştirilmelidir. Daha doğrusu dinin kendisinin özgürleştirilmesi gerekiyor. Çünkü bütün cemaat ve tarikatlar, mahkumiyeti, faşizmi, baskıyı ve toplumsal ayrışmayı sürekli tahrik eden provoke eden bir yapıyı ortaya çıkartıyor." "DİNDARLIĞIN KROKİSİ ÇİZİLDİ" "Dinde bir takım semboller yaratıldı. Bunlardan bir tanesi de türban. En yetkili ağızdan "siyasal simge" sözleri kullanıldı. Dindarlığın krokisi çizildi. Bu tamamen siyasallaşan dinciliğin bir marifetidir. Bu marifet Türkiye'yi bu hale getirmiştir. Türk halkını dindar, Müslim, gayrimüslim gibi ayrımlara düşürecek tehlikeli bir süreçtir bu. Bu süreci besleyen temel etkenlerden bir tanesi de cemaat ve tarikatlardır. Ben bir akademisyenim. Bunu açıkça söylüyorum.Çünkü bunu söylemek akademik namus işidir." "PKK ERGENEKON'DAN CESARET ALIYOR" "Bayramda 17 şehit verdik. Ardından Diyarbakır'da 5 polisimiz şehit oldu. Şimdi teröre karşı gösteri yapan insanlarımıza korku sarıldı. Tepki Ergenekonla bağdaştırılır mı? korkusu hakim. Cumhurbaşkanı şehit cenazeleri törenlerinde göstericilerin terbiyesizlik yaptığını söyleyiverdi. Şimdi bu tabloyu birleştirdiğimizde Ergenekon operasyonuyla PKK'nın faaliyetlerini yan yana koyduğumuzda ikisinin ne kadara da paralel gittiğini ve böyle bir talihsizlik yaşandığını görüyoruz. PKK bu operasyondan cesaret alarak siyasallaşıp kendisini temize çıkarmak gibi bir tehlikeyle ülkemizin karşı karşıya olduğunu görüyoruz. Terörle mücadeleyi artık iki ülke arasında savaşmış gibi gösterecek kadar hem yurt içinde hem de yurt dışında satılık kalemlerin bunu yazıp çizmeye başladıklarını görüyoruz. Türkiye'yi Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda, Silahlı Kuvvetlerine sahip çıkabilecek, terörü kökünden kurutabilecek bir demokratik idare sisteminin gelmesi kurtarabilir. Dinin sahtesi ortaya çıktı. Şimdi de hukukun sahtesini karşımıza koymaya çalışıyorlar. TSK'yı etkisiz ve hain ilan edebilecek duruma getirmeye çalışıyorlar. Atatürk devrimleri ve Cumhuriyete sahip çıkalım. Başka Türkiye yok..." Murat Sökdü Odatv.com http://www.odatv.com/n.php?n=bu-artik-ulkenin-kan-dokulmeden-isgalini-hazirlayan-uyusturucu-islamidir-0812131200#.UqR5xoQrQoU.facebook

http://www.erdalsarizeybek.com.tr/haberler/akpnin-demokratik-cozum-ortaklari-h458.html

Muharrem İnce Kamer Genci Yedirmeyiz!

AKP HÜKÜMETİ, ERMENİSTAN SINIRIMIZI GİZLİCE SATIYOR! AKP Hükümeti Türkiye'nin Ermenistan, İran, Nahcıvan arasındaki sınırda kritik askeri yasak bölgede yer alan 75 bin dekarlık araziyi “TARIMSAL FAALİYETE AÇMA” adı altında 30 yıllığına özel sektöre kiraya çıkardı. Daha önce Suriye sınırını İsrail'in arkasında olduğu bir şirkete kiraya verecekti, kamuoyunun tepkisi üzerine vaz geçilmişti. Şimdi de Ermenistan sınırındaki çok kıymetli bir arazi kiralanmak isteniyor. Burası Dilucu, hem Ermenistan'la sınırı var hem Nahçıvan'la. Tıpkı Suriye sınırı gibi, yüzyılardır kimse girmemiş bu topraklara, bakir toprak ve zengin... Ama en önemlisi Ermeni sınırı... Bu bölgenin uzun süredir özellikle ABD'de yaşayan Ermenilerin ilgi alanı içinde olduğu biliniyor. Geçmişte bazı ABD tarım firmaları da, bölgenin tarımsal faaliyete açılması halinde yatırımı düşünebileceklerini belirtmişlerdi. AKP hükümeti Suriye sınırını İsrail'in arkasında olduğu bir şirkete kiraya verecekti, kamuoyunun tepkisi üzerine vaz geçilmişti, hatırlayınız... Şimdi de Ermenistan sınırındaki çok kıymetli bir arazi kiralanmak isteniyor. Burası Dilucu, hem Ermenistan'la sınırı var hem Nahçıvan'la. Tıpkı Suriye sınırı gibi, yüzyılardır kimse girmemiş bu topraklara, bakir toprak ve zengin... Ama en önemlisi Ermeni sınırı... Şimdi güneye bakıyorsunuz, AKP sınırı Yahudi bir şirkete vermek istemiş... Kuzeye bakıyorsunuz, AKP sınırı kiraya verecek ve muhtemelen bunun arkasından da ya Yahudi gelecek ya da Ermeni... Şimdi tekrar güneye bakıyorsunuz; ABD-İsrail, Barzani-PKK... Şimdi tekrar kuzeye bakıyorsunuz; Ermeni-Asala-Pkk... Bir de 1920 Sevr haritasına bakıyorsunuz; Doğu'da bir Ermenistan-Kürdistan planı... Şimdi hepsini yerli yerine koyuyorsunuz; İsrail yönetiminde Barzani-KYB-PKK-ASALA üzerinden büyük İsrail Karadeniz'e açılıyor...